Yazarın okuduğum ilk kitabı ama öyle güzel bir bakış açısıyla yazmış ki kelimelerini okurken yüreğime dinginlik verdiğini söyleyebilirim. Farklı farklı konu başlıklarındaki denemeleriyle gönlümüze hitap eden, içimizi daha da nahifleştiren bir dili var. Şeyhlerden, müridlerden bahsettiği kısımlarda yer yer sıkılmış olsam da sonuna kadar merakla okudum diyebilirim. Kitabın ismi çok anlamlı seçilmiş bence. Eğer kendi değerlerimizi, niteliklerimizi eğitirsek o zaman doğal çevre için tehdit olmaktan çıkıyoruz, ve kuşlarda sohbet etmek için bize yaklaşıyor. “İç dünyamız arındıkça ve güzelleştikçe, arınık ve güzel olanları kendimize doğru çekebileceğiz. Kuşlar sohbete gelecekler, ceylanlar başlarını dizimize koyacaklar.”
Kitapta altını çizdiğim çokça kısım oldu, sanırım aradan zaman geçtikten sonra tekrar okumalıyım, bence her okuyuşta kendi ruh dünyamızın derinliklerine daha da inmek mümkün. Alıntıların bir kısmını buraya da ekliyorum.
“Bir insandaki bir nitelik hakkındaki hassasiyetimiz, o niteliğe yönelik bir dikkat keskinleşmesinin sonucudur. O niteliği fark etmek, ancak o niteliğe yönelik bir hassasiyetle mümkün.” Yani kınadığımız şeylerle ilgili aslında bir hassasiyetimiz var düşüncelerimizde sakladığımız.
“ Sen günahını gözünde büyüttükçe o Hak katında küçülür, sen ibadetini gözünde küçülttükçe o Hak katında büyür.” (s.57)
Arifler, “ Edebin, ekmekteki un, ibadetinse ekmekteki tuz gibi olsun” demişler. İbadeti yerine getirmekle yetinmek değil, ibadeti, ondan daha yoğun ve çok olan bir edebin içinde eritmek anlamına gelir bu.