“Yine de çocukluğun zamanı başı sonu olan bir şeydir. Kapalı kutu. Kara kutu. Kendi kuralları, düzeneği, gücü, etki alanı var. Sonrasında ne öğrenir, ne kaydedersen et, o aynı güçle etkimeyi sürdürür bugüne, etkilenmez bugünden.”
“Her kentin kalabalığı içinde böyle insanlar vardır. Kent kaderi olmuş. Terk edemeyeceğini bildiği halde, o kentte, içinde hep bir terk etme arzusu ile dolaşan. Bu kentin içinde o kadar çok acı çekmiş ki, bu yüzden de mutluluğun yine en yakın burada olduğuna inanıyor. Acı da, terk etme arzusu da belli bir seviyeye ulaşmış. O kenti dur duraksız algılıyor artık. Kronik bir hastalık, açık bir yara ama işte bedenini en fazla algıladığı yer olarak.”
“İstanbul’u ne sevgi ne alışkanlık ne öfke ne sıkıntı ne hüzün ne onda yaşadığım birkaç aşkın kalıntısı -bir kent başka ne hissettirebilirse bir insana, içinden geçerken kenti nasıl algılar ve sonra da hemen tanımlarsa kendine- ne de işte bu duygularla algılıyor ve tanımlıyorum ben. Bir kabulleniş diyeyim. Kaderim İstanbul.”