Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Andrew Heywood

Andrew HeywoodSiyaset yazarı
Yazar
8.5/10
159 Kişi
978
Okunma
92
Beğeni
7,1bin
Görüntülenme

undefined Andrew Heywood Sözleri ve Alıntıları

undefined Andrew Heywood sözleri ve alıntılarını, undefined Andrew Heywood kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Küresel Çağda Ekolojizm
Sözgelimi iklim değişikliği konusunda uluslararası işbirliği ciddi olarak balta olmaktadır çünkü, CO2 emisyonlarının azaltılmasının maliyeti her bir devlete bazen pahalı hafifletme ve uyarlama stratejilerini ama, en önemlisi de, buna ek olarak daha düşük seviyeli ekonomik büyümeyi kabullenmeyi dayatmaktadır.
Sayfa 317 - EkolojizmKitabı okudu
Tedriciliğin Kaçınılmazlığı mı?
Dahası, bu partilerin iktidar oldukları dönemlerde (genellikle refah şartlarını yaygınlaştırmak ve ekonomi yönetiminin kapsamını genişletmek konularında) önemli toplumsal reformlar yaptıkları kuşkusuzdur ama herhangi bir köklü toplumsal dönüşüme önderlik etmedikleri de kesindir. Yapılanların en iyisi kapitalizmi yıkmak değil ıslah etmek olmuştur.
Sayfa 142 - Sosyalist ve Komünist PartilerKitabı okudu
Reklam
İnsanlar dünyayı olduğu gibi değil beklentilerine uygun olarak; bir diğer deyişle yerleşik inançlar, kanaatler ve varsayımlar peçesinin ardından görmektedirler.
Parlamenter sistemin özellikleri:
Hükümetler parlamento seçimleri sonucunda parti tem­silinin gücüne bağlı olarak kurulurlar - ayrıca seçilmiş bir yürütme yoktur-; • Hükümet personeli parlamentodan çıkar ve genellikle çoğunluk kontrolüne sahip parti ya da partilerin liderle­rinden oluşur; • Hükümet parlamentoya karşı sorumludur, bir anlamda parlamentonun güvenine dayanır ve eğer bu güveni kaybederse (genellikle yasama meclisi tarafından) görevden alınır; Hükümet, çoğu durumda, genel seçim çağrısında bu­ lunarak 'dağılır' yani seçim takvimi belli bir maksimum sınır içerisinde esnektir; Parlamenter yürütme, en azından resmen kabine hükü­ meti prensibini kabul etmesi açısından, genellikle kolek­tiftir. Hükümetin baş makamı (genellikle bir başbakan) ve devletin başı ayrıdır, devlet başkanı ya anayasal bir hü­kümdar veya yürütme dışında bir cumhurbaşkanıdır.
Mutlakiyetçilik
Mutlakiyetçilik bir mutlak yönetim teorisi ve pratiğidir. Yöne­tim (hükümet) dizginlenmemiş iktidara sahip olma anlamında 'mutlaktır': Yönetim kendisi dışında hiçbir şahıs tarafından sınırlandırılamaz. Mutlak yönetimin en çarpıcı örneği mutlak monarşidir. Ancak monarşi ile mutlak yönetim arasında za­ruri bir bağ yoktur. Dizginlenmemiş iktidar bir hükümdarın ellerine teslim edilebileceği gibi yüksek yasama meclisi gibi kolektif bir şahsa da bırakılabilir. Ancak mutlakiyetçilik dik­tatörlüğün modern örneklerinden bilhassa totaliterizmden farklıdır. Mutlakiyetçi rejimler, siyasal iktidar tekelini, kitleleri siyasetten dışlayarak ele geçirirken, totaliterizm toplumsal ve bireysel varoluşun tüm veçhelerinin siyasallaştırılmasıyla 'total iktidarın' tesisine yol açar. Mutlakiyetçilik bu nedenle mesela faşizmden önemli farlılıklar gösterir.
Sosyalist ve geleneksel muhafazakarlara göre meritokrasi:
Meritokrasi prensibinin evrensel olarak kabul edil­diğini söylemek mümkün değildir. En önde giden eleştirici­leri sosyalistlerdir fakat geleneksel muhafazakarlar da karşı çıkmaktadırlar. Eleştirileri arasında şunlar sayılabilir: • Rekabeti ve bireysel çabayı cesaretlendirerek *cemaati ve toplumsal birliği tehdit eder; R. H. Tawney ( 1880-1962) bunu 'kurbağa yavrusu (iribaş) felsefesi' olarak adlandırır; • Gerçekte eşitsizlikler eşit olmayan sosyal muameleyi yansıtsa da eşitsizlikterin tanrının balışettiği eşit olma­ yan kişisel nitelikleri yansıttığını ima ettiği için meri­tokrasi adil değildir; Meritokrasi bir yandan sosyal eşitsizlikleri haklılaştırırken diğer yandan gerçekleşmesi sadece refahın, 'eşit şartları (er meydanını)' yaratacak şekilde dağıtımıyla sağlanabileceğin­ den çelişkilidir.
Reklam
İnsan hakları kavramını kullanarak yapılan askeri müdahaleler
İnsan haklarının dünyadaki başlıca dinlerin tümünde mevcut olan ahlaki değerlere siyasal bir ifade kazandırdığı geleneksel ideolojik ayrışmaları aştığı söylenebilir. İnsan hakları böylece ulusla­rarası hukukun köşe taşlarından biri olarak kabul edilmekte ve bazen devlet egemenliğinden daha üstün bir değer olarak görüldüğünden insani ve hatta askeri müdahalelerin meşrulaştırıcı aracı olmaktadır (1990'larda Irak ve Sırbistan'a yapılan müdahalelerde olduğu gibi)
Kurumsalcılık
Bir kurum (veya müessese), bireysel ve/veya grup davranışını yerleşik kurallar ve usuller temelinde düzenleyen kalıcı ve istikrar­lı düzenlemeler kümesidir. Siyasal kurumlar resmi ve çoğunlukla yasal karaktere sahiptirler, açık ve genellikle cebredici kurallar ve karar alma süreçlerini çalıştındar ve devlet mekanizması­ nın tipik bir parçasıdırlar. Bu nedenle siyasal kurumlar 'oyunun kuralları' olarak tanımlanmaktadırlar.
Neo-idealizm, ahlak ve özellikle insan haklarına ve uluslarara­sı dayanışmaya saygının pratik değerini vurgulamaktadır.
Uluslararası siyaset idealizmi
Uluslararası siyasette teorik bir ekol olarak idealizm, uluslara­ rası ilişkilere *adalet, barış ve uluslararası hukuk gibi değer ve normlarr açısından bakar. Böylece realizmin aksine idea­lizm ampirik analizle (uluslararası aktörlerin nasıl davrandığı) değil normatif yargılar (uluslararası aktörler nasıl davranmalı) ile daha fazla ilgilenir. Siyasal idealizm ütopyacıhğm bir türü olarak görülebilir.
Reklam
Marksist siyasi geleneğe (bkz. s. 99) temel olan Marx'ıeserleri, Hegelci felsefe, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizminin sentezinden oluşur.
İnsan doğası kavramı genelleme yapılıp basitleştirilerek kısaca 'insanlar gerçekte işte böyledir' demek için kullanılır. Pratikte 'insan doğası'ndan bahsedildiğinde hem insanlar hem de içinde yaşadıkları toplum hakkında önemli varsayımlarda bulunulmuş olur. İnsan doğasının içeriği hakkındaki görüşler farklılık arz etse de kavramın kendisi açık ve tutarlı bir anlam taşımaktadır. İnsan doğası tüm insanların asli ve değişmez özelliklerini ifade eder. O, insanların eğitim ve sosyal tecrübe sonucunda elde ettiklerinin zıttına insan yaşamının doğuştan ve 'doğal' olarak sahip olduğu özelliklerine vurgu yapar. Fakat bu tespit insan davranışlarının değişmeyen, doğuştan gelen özellikler yerine toplum tarafından şekillendiğini iddia edenlerin insan doğası fikrini tamamen terk ettikleri anlamına gelmez. Aslında bu iddia insanın doğuştan sahip olduğu vasıflar varsayımına dayanmaktadır ki bu kapasite dış şartlar tarafından yoğurulup şekillendirilir. Sadece sınırlı sayıdaki siyaset kuramcısı insan doğası düşüncesini açıkça reddeder. Mesela Fransız varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre (1905-80) insanların nasıl davranıp hareket edeceklerini belirleyen belli bir 'insan doğası' olmadığım iddia etmektedir. Sartre'a göre varoluş özden önce gelir; buna göre insanlar kendi eylem ve fiilleriyle kendilerini tanımlama özgürlüğüne sahiptirler ve her türlü insan doğası kavramlaştırması bir anlamda bu özgürlüğe hakaret olacaktır.
… hoşgörü, bir bütün olarak toplumun sağlamlığını ve sağlığını teminat altına almak için de bir zorunluluktur. İyi fikirler, kötü olanların yerini alacağından ve cehalet ilerlemeci bir tarzda bertaraf edileceğinden, “hakikat” sadece fikirlerin serbest piyasasında ortaya çıkabilir. Farklılık veya çeşitliliğin neticesi olarak, rekabet, tartışma ve münakaşa bundan dolayı sosyal ilerlemenin motorudur. Mill’e göre bu durum, demokrasinin ve çoğunluk her zaman haklıdır inancıyla bağlantılı olan “ahmak uyumculuğun” tehdidi altındadır. Sonuçta Mili ([1 8 5 9 ] 1972) şu savı ortaya koyabilmiştir: Bir kişi hâricinde tüm insanlık bir görüşü benimserse ve sadece bir kişi karşıt görüşe sahipse; insanlığın bu kişiyi susturmasının haklılığı, bu kişinin iktidar sahibi olduğunda tüm insanlığı susturmasından daha fazla değildir. …
Sosyalizmin asıl hedefi, üretken zenginliğin herkes tarafından ortaklaşa sahiplenilmesi ve dola­yısıyla ortak menfaat için kullanılması gereğiydi. Bu, özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını ve Marxin (bkz. s. 135) “sosyal devrim”, yani kapitalist üretim biçiminden sosyalist üretim biçimine geçiş olarak adlandırdığı şeyin başlamasını gerektirdi. Köktenci sosyalizm, kapitalizmin düzeltile­mez yani, sadece reforma tâbi tutulmakla kalmayıp tamamen ortadan kaldırılmayı hak eden sınıf sömürüsü ve baskıya dayalı bir sistem olduğu inancına dayandırılmaktadır.
Kapitalizm ve proletarya arasındaki çatışma, bizleri, sonuç olarak, sosyalist, nihaî olarak komünist, bir toplu­mun kurulmasıyla daha ileri bir gelişmeye götürecektir.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.