En Eski Artun Ünsal kitaplarını, en eski Artun Ünsal sözleri ve alıntılarını, en eski Artun Ünsal yazarlarını, en eski Artun Ünsal yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zeytin ve zeytinağacı, Akdeniz'in simgesidir. Aynı zamanda barışın iyi bir mutfak içinde zeytinyağı varsa bu nitelendirmeyi hak eder. Artun'un bu kitabı görsellerle beslenmiş enfes.
Okumayı çok istediğim ama bulmak için çok çaba harcadığım bir kitaptı. Ekmek gibi. Anadolu coğrafyası buğdayın neşet ettiği kadim bir coğrafyadır. Ekmek nimettir. Nimete yan gözle bakan nankördür.
Süt uyuyunca peynire döner. Bakterilerin bir marifetidir bu. Peynir kahvaltıların baş tacı, ekmeğin katığıdır. Gezgin yazarımız bu sefer peynirlerimizin öyküsü için yola çıkmış. Fotoğrafçıyıda yanına götürmüştür. Yine enfes bir kitap olmuş. Eline sağlık sevgili yazar.
Anı yine pek alışık olmadığım bir türdü. Artun Ünsal ise ismini bile ilk kez duyduğum bir insan. İstiklal Caddesi YKY'den 'haydi rastgele bir şey seçip deneyeyim' düşüncesiyle almıştım.
İsminin altında bir sürü sıfat barındıran bir insanmış Artun Ünsal (yazar, akademisyen, gurme, gazeteci..). Haliyle bu da pek farklı alanlarda olayların yaşanmasına sebep olmuş. Sıra dışı olanları olsa da sadece bakanın zihnindeki düşünceler ve anlatım yeteneğiyle değer kazanacak anlar da vardı elbette. 1950lerden 2010lara kadar Paris, İstanbul, Ankara, Kıbrıs ve daha başka yerlerden minik öyküler dinliyoruz hem de o zamanlardan fotoğraflarla birlikte.
Tel Dolaptaki Karpuz'dan, belki de genel olarak anı türünden öğrendiğim şey şu: Yaşanan an her ne kadar alelade olsa da biraz çevreye dikkat edip biraz da o andaki zihnimizi sürekli hayaller ve düşünceler içinde serbest bırakırsak bir anı kitabında yer alacak anlatı değerine sahip olma şansı vardır her yaşanmışlığın.
İnsan hiçbir zaman büsbütün yalnız değildir dünyada. En kötü durumda,bir çocuğu,bir delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı,yani kendisinin eski bir halini bulur yanında
Cesare Pavese
Karamanlılar bizi uğurlamaya gelmişti. Ellerinde Türk bayrakları, yeşil bayraklar, kaymakamı, belediye başkanı, ileri gelenleri, hacısı hocası, erkeği,kadını, çocuğuyla; tepsi tepsi baklavalar, elma sandıkları ve gönül dualarıyla.
Her ölümle bir şeyler yitiririz. Her ölüm acı verir. Ama her ölüm, gidenlerin bize yaptığı son bir iyiliktir. Yaşama elbette bağlı kalmamız ama çalışıp çabalamamız, sevmeyi ve paylaşmayı becermemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatan acılı bir veda.
Toplumsal hiyerarşinin doğuşu, beslenme ile siyaset arasındaki bağı açıpa çıkarır.[...] İster özel ister kamusal alanda, eğer bir kişi birine bağımlıysa, yiyecek karşılığı ona itaat eder.[...] Yiyecek, bu durumda davranışları belirler. Elias Canetti de, kimi zaman kırbaç ya da hapis veya ölüm tehdidinin yol açtığı ‘’korku ve itaat’’in yerini daha farklı bir emretme gücünün alabildiğine, emir verenin ‘’yiyecek vaadi’’ ile emirlerine itaatin sağlandığına dikkat çeker ve bu durumu ‘’emretmenin ehlileştirilmesi’’ olarak nitelendirir ... [s.77]
Telefonlar akıllanmadan bir seyahate çıkacağım zaman mutlaka bu kitabı alır nerelerde ne yiyebilirim diye sayfalarını çevirirdim. O zamanlar televizyonlarda gurme programları da bu kadar çok değildi. Yemek konusunda bir şeyler bilen ve birşeyler yazan insan o kadar azdı ki. İçeriğindeki bazı yerler şu anda kapandı. Mesela Rejans; Beyaz Rus'ların İstanbul'daki son işletmelerinden biriydi mesela. Aslında kitap bu açıdan hala önemli bir kilometre taşı.
Türkiye'de yemek üzerine düzenli olarak bir şeyler yazanların öncleri Tuğrul Şavkay ve Artun Ünsal.
Artun Hoca 1966'da Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi, aynı üniversitede 1970'te doktorasını yaptı. 1986-1992 yılları arasında Hürriyet gazetesinin Paris temsilciliğini yaptı. 1994'te Galatasaray Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine atanan Ünsal, aynı dönemde Boğaziçi Üniversitesi'nde de dersler verdi.
Akademisyen kişiliğini gurmeliğe yansıttığından yazdıkları ilginç ve doyurucu oluyor.