Osmanlı Imparatorluğu zamanında Türk toplumu, yüz yıllardan beri süregelen koyu bir kadercilik, cehalet, bilgisizlik, taassup, hurafe, boş, batıl inançların içinde yaşamış ve onların esiri olmuştu.
Oysa bir toplumun kalkınması için, o toplumu oluşturan insanların, taassuptan, hurafelerden, bilgisizlikten, batıl inançlardan, dogmalardan ve önyargılardan kurtulmaları gerekmektedir. Bunu ise ancak akıl ve bilim sağlayabilir. Akılcı ve bilimsel düşünceyi benimseyen insanlar, düşünen, eleştiren, yorumlayan, doğruyu, gerçeği bulan kişilikli, çağdaş ve özgür bir insan haline gelirler; batıl inançlardan, hurafelerden, önyargılardan ve dogmalardan kurtulurlar.