Denizlili yazar Emine Supçin, 1966 yılında Beyağaç’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Frankfurt ve Beyağaç arasında tamamladı. Lisans ve yüksek lisan derecelerini Pamukkale Üniversitesi’nden aldı.
Oxford Brookes Üniversitesi’nde İş İngilizcesi eğimini aldıktan sonra devlet ve özel okullarda İngilizce öğretmenliği yapmaya devam etti. Hâlen kendine ait Küresel Dil Danışma Merkezinde, yabancı dil eğitimi danışmanlığı yapmaktadır.
Yazarın ilk eseri ‘Hiç’ 2012 yılında, 2. eseri ‘Filozoflardan Seksi Şeyler’ adlı kitabı ise 2013 yılında Destek Yayınlarından çıktı.
Cehalet sorgulamaz, yargılar. Cehalet öğrenmez, inanır. Cehalet okumaz, hatmeder. Cehalet hoş görmez, katleder. Cehalet ilkeldir, sosyalleşmez.
Medeniyetse, kadın ve erkeğin birlikte yürüyebilmesidir.
Ki yetersizdir…
Medeniyet, tüm varlıkları tek bir bütün içinde, aynı hak ve özgürlükler çerçevesinde kabul edebilme basamağında başlar.
Ve bilir misin ki, bu basamağın en önemli öğesi kadındır. Bu yüzden cehaletin tek korkusu kadındır; çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir.
Kadınların en aptal, en cahil görüneni bile biz erkeklere göre daha güçlü ve daha akıllıdır. Çünkü her hâlükarda hayatta kalmayı ve ayakta durmayı başarırlar.
İnsanlık tarihi kadının çilesiyle doludur. Kimileyin Batı’da, cadı yaftasıyla yakılmış; kimileyin Doğu’da, doğar doğmaz gömülmüştür. Erkek bebekleri de doğuran kadın olmasına rağmen, kızlar istenmeyen evlat durumuna düşürülmüştür. Kısaca kadının adı yoktur, insanlık tarihinde. Oysa bizim aklımız erkeğinkinden az mıydı? Kadın-erkek eşitliği olabilseydi, dünya daha yaşanası bir yer olmaz mıydı?
"Dinle küçüğüm...
Ağaca güvenebilirsin. Bilirsin ki elma ağacı elma verir, erik değil. Hayvanlara güvenebilirsin. Çünkü aslan, aslan gibi davranır maymunluk etmez . Ama insana güvenemezsin. Zira o yüzüne gülümserken arkasında hançer izleyebilen tek varlıktır. "
Öncelikle kitap kapağındaki resim ile kitabın bağdaşmasını çok sevdiğimi belirtmek istiyorum. Anlaşılacağı üzere anne ve çocuğu ele alan güzel bir kitap. Birçok konu işlenmiş içerisinde. Bir ailenin kötü bağımlılıkla beraber nasıl dağılabileceği gözler önüne serilmiş. Çünkü bağımlılık önce bağımlı kişinin kendisini, sonrasında çevresini mahvediyor ve zaman geçtikçe şiddetle baş gösteriyor. Bu durumda da hayat düzeni bozuluyor ve geriye yaralı insanlar kalıyor. Böylece anne ve oğulun hasret içerisinde yürütmeye çalıştıkları iki ayrı hayat hikayesini okuyoruz. Para kazanmak için çalışmak zorunda olan annenin, patronuyla saygı çerçevesinde olan arkadaşlık ilişkisinin naif bir aşk hikayesine dönüşmesi ve iki yaralı insanın birbirine deva olması beni mutlu etti. Diğer yandan beni en çok etkileyen kısım ise annesi ve babası olmasına rağmen tek başına kalan evladın iç çekişmeleri, özlem ve nefret arasında gidip gelmesi ve o savunmasız kalan bedeninin kaldığı yurtta istismara uğraması. Okudukça annesiz veya babasız kalan çocukların savunmasızlığına şahit olacaksınız. Ve bunlara ek çocuk istismarı yapan o adamın başına gelenleri okuyacaksınız. Yazarın kitaba önsöz değilde sonsöz yazarak çocuk istismarına farkındalık yaratma çabasını hem takdir ettim hem de çok duygulandım. Aşkın, intikamın, öfkenin ve kederin güzelce harmanlanmış bir hali. Okumanızı tavsiye ediyorum, kesinlikle etkileneceksiniz.
KışEmine Supçin · A7 Kitap Yayınları · 20209 okunma
"Elinde keser sapı ile sap gibi ortada kalmak istemiyorsan, sevişmenin altın kurallarını bileceksin! "
Zeus
"Erkeklerin sevişebilme süresi, ortalama bir buçuk dakikadır."
Afrodit
"Yıllanmış şarap nasıl damakta lezzet, ruhta şehvet uyandırırsa; yıllanmış sevgili de yatakta
Emine Supçin; “Hiç” bu kitabında ;
“Sizi önemseyen insana incelik,
sizi kırmaya çekinen insana anlayış,
her hatanızla seven, yanlışınızı size gösterip doğrusunu öğreten insana saygı gösterilir.
Bazı şeylerin farkına varmak ve değmeyecek insan için taviz vermemek gerekir.
Her şey, görmek isteyene gayet nettir..
İnsan insana iyi gelmeli...
Gelmeyecekse “ HİÇ” gelmemeli '' diyor.!
“Birbirine gönülden bağlı olanların bağını koparamazsınız, çünkü gönüllerin birbirine nereden bağlı olduğunu asla bilemezsiniz.”
Üzülmeye değmeyen insanlar için üzülmek,
kendimize yaptığımız en büyük haksızlıklardan biridir...
( BD )