Kızılderili haklarından Çerokilere atfedilen romanda, insanın toplumsal doktrin ve bağlayıcı sözleşmelerle iyiyi amaçlarken aslında bundan nasıl uzaklaştığının berrak bir resmi çizilmiş. Kendi içinde zamansal bir uyumla farklı başlıklarla ilerleyen kitabın bir roman gibi değil, yer yer bir felsefe yer yer politika en çok da gelişim kitabı gibi okunması gerekiyor.
İnsanoğlu, her geçen gün hükmettiği şeylerin sayısını, sahip olduğu teknolojik güç ve buna bağlı gelişen diğer etkenlerle doğru orantılı olarak ya artırıyor ya da artması için çaba gösteriyor. Sanki, ilkel çağlarındaki hiyerarşik konumunun acısını çıkarıyor. Doğayı, bir parçası olarak değil ama ona sahip olmak istercesine kapsayıcı olarak seviyor. Bu sevgide korkusuzca tüketiyor, yerine asla koyamayacağı şeyleri almaktan çekinmiyor ve tüm bunlara saygısını yitiriyor. Carter'ın kitabı tüm bunların anlamsızlığını savunuyor ve kendince doğru olana işaret ediyor. Her şeyden bir, birden her şeyin oluştuğunu göstermeye, "gidişat"'ı anlatmaya, anımsatmaya çalışıyor.
Sıcak günde gölgesini veren ağaca, susadığında sütünü veren ineğe, acıktığında etini veren geyiğe, ekinini verimli kılacak rüzgara, cıvıltısıyla ortama güzellik katan kuşa...kitap, tüm bunların öznesine bir teşekkürü esirgeyen insana, bütüncül kavrayışın kapısını aralıyor.