1980'lerin ortalarından başlayarak mahalle dizilerinde dikkate değer bir artış söz konusuydu...
... Çelik kapıların güvencesinde korunaklı yuvalarına çekilen insanlar, geride bıraktıkları ilişki örüntülerini, mahalle dizilerini seyrederek yad ediyorlardı.
Ankara'nın özellikle şarap imalatında tarihten gelen bir şöhreti de vardı. 1861 yılında şehri ziyaret eden Georges Perrot, şehirde yaşayan halkın yılda iki kere bağlara göç ettiğini, yaz akşamlarında olgun üzümler eşliğinde eski şarapların içildiğini kaydeder.
"Kent Sosyolojisi" dersinde hocamız değinmişti bu kitaba. Bende de merak uyandırdı ve edinmek istedim. İyi ki edinmişim. İçinde birçok "kenar"ı bulunduran, birçok hayata bir anda dokunabileceğiz bir kitap. İçeriğinde her bir araştırmacı farklı bir konuyu ele alarak konuyla alakalı görüşmeler yapmış ve en son bu görüşmeleri bilimsel bir dille bizimle paylaşmıştır. Dili bilimsel olsa da, kitabın ağır bir kitap olduğunu söyleyemem. Eğer ilginiz varsa edinebilirsiniz.
Birinin var olmasından, ister bir zamanlar yaşamış olsun, ister hala hayatta olsun, yalnızca var olmasından, bu dünyaya gelmiş olmasından sevinç duymak... Gerçek, bulanmamış sevginin göstergesi bu olabilir miydi?
Burada, bu küçük alanda olağan dünyanın dışındaydı, hiçbir şeyin onu sarsamayacağı bir uzaklıktan, usulca, bir bekleyiş gibi devinen kendi dünyasının içinden seyrediyor, dinliyor, izliyor, bir otun titreyişi gibi usulca kımıldıyordu.
Nitekim, ücretli emeğin ev dışına çıkmasıyla, eviçi, aile, özel alan ve bu alandaki cinsiyete dayalı iş bölümü, kapitalist patriyarka çerçevesinde doğal bir alan olarak kurulmuş ve kadın emeği ücretsiz ve görünmez bir emek biçimine bürünmüştür.
Daha açık bir ifade ile çoğu kadın kendilerine toplumsal olarak yasaklanmış, erkek nüfusunun yoğun olduğu yerlere gitmeyi ve geç saatlerde sokaklara çıkmayı "zaten istemezler", çünkü "normal" olan budur.
Bu durum kent estetiği pahasına Gökçek'in geliştirdiği bat-çık ve çıkılsa inilmez,inilse çıkılmaz yaya geçitleri yoluyla çözülmeye çalışıldığında kentte yaşayanların kendi hayatlarını ve emniyetlerini koruması amacıyla yapılmış olan yapıları kullanmayarak en temel kurallara dahi uyulmayan bir kent merkezi trafiğinin esas sebebi haline gelmiştir