“Burada anlatacaklarım bir anı hikâyedir. Ne kadarı anıdır, ne kadarı hikâyedir; emin değilim. Öğrenci olarak gittiğim Amerika Birleşik Devletleri'nde tam 25 gün sokakta yaşadım. Hapishaneye de yolum düştü, hastaneye de. Aç kaldığım da oldu karnımı tıka basa doldurduğum da. Parasız da kaldım, para da kazandım. Kavga ettim; dayak attım, dayak yedim. Zaten bu kavgalar sırasında kafama çok darbe aldığım için tam olarak hatırlamıyorum anlatacaklarımın ne kadar gerçek ne kadar uydurma olduğunu. Ben diyeyim iki buçuk siz deyin üç yıl önce ama kesinlikle 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşandı olaylar”
Nefsimizi işret âlemlerine öylesine kaptırmışız ki bir süre sonra düğüne katılan herkes kendisini, hâşâ, tanrı ilan et- meye başladı. Hikâyeler uydurup tabiat olaylarını aralarında paylaştılar. Biri kendisini şimşek tanrısı ilan etti, öbürü rüz- gar... Cemiyet içindeki gönül işlerini tanzim etmek için dahi bir post vardı fakat fakire bir vazife kalmadı.
Aramıza sonradan katılan ve en gencimiz olan Homeros, bizim bu halimizi görünce pek eğlendi. "Bakın görün, hepinizi meşhur edeceğim" dedi.
“Aranızda beni ucuz kahramanlığa soyunmakla suçlayanlanlar çıkabilir. Bu kişiler “Yılın on bir ayı yaz olan California’da evsiz olmak kolay. Yüreğin yetiyorsa New York gibi soğuk bir şehirde olsaydın” diyebilirler. Hak vermekle birlikte onlara şunu da belirtmek isterim: beni bu güzel havalar mahvetti.”