Sollicciano ve ardından akşam Twitter'da kitapla ilgili bu muhteşem yazının linkini gördüm: literaedebiyat.com/post/gozden-kac...
Kotamı doldurduğum için kitabı ödünç alamamıştım ama elimdekiler biter bitmez gidip alacağım. Zaten baskısı tükenmiş bir kitap. Ve yazıda anlatıldığı kadar, yazının kendisi kadar güzel bir roman mıdır bilmiyorum ama böyle tesadüfler yaşamayı çok seviyorum. Edebiyat benim için planlı ve sistemli ilerleyen bir uğraşıdan çok, böyle sürprizli bir serüven olunca güzel zaten.
Dünyanın dört bir tarafında muhabirlik yaparak kendinden kaçmaya çalışan bir adamın hikayesi bu. Ne kadar kaçabildiği, ne kadar kalabildiği kitabın konusu. Ve karakterle neredeyse paralel çizgide anlatılmış, yazarın kişilik kazandırdığı bir şehrin, Saraybosna’nın savaş altındaki hikayesi, bu kaçışın düğüm noktası.
Joaquim tüm hayatı, deliliğin
Kitap ince olmasına rağmen bitmek bilmedi benim için. Tam bir konuya odaklanıyorsunuz, akmaya başlıyor hoop başka bir konu geliyor.
Kopuk bir aile, çok az değilinilmiş Saraybosna tarihi.
Başından sonuna kadar bir ayrıntı denizi. Boğmayan; daha önce dünyayı hiç incelememişim ben yeterince dedirtecek türden. Genellikle genç yazarların düştüğü beylik betimlemeler yapma aymazlığına düşmemiş Ingrid Thobois. Onun yerine keskin bir gözlem yeteneğine dayandığını düşündüğüm, tamamen kendine ait ifadelere yer vermiş. Kitapta günümüze ait bir objeye veya bir konuya denk gelmediğim sürece, sanki çok daha yaşlı veya artık hayatta olmayan bir yazarın eserini okuyormuşum gibi hissettim. Bu bakımdan sıradışı bir tecrübe oldu benim için.
"Ben" in sürekli değişmesi, olayların kronolojik sıraya göre aktarılmış olmaması gibi unsurlar okuyucuyu aktif tutuyor ve gizem son cümleye kadar -hatta sonrasında bile- kaybolmuyor. Fakat yapbozun parçaları bir araya geldikçe insanın içine bir karamsarlık çöktüğünü de belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu, yazarın okuduğum ilk kitabıydı, devamı da gelecektir...
SolliccianoIngrid Thobois · Yapı Kredi Yayınları · 201321 okunma