Dominiken ve filozof olan Giardano Bruno (1548-1600) 1576'da sapkınlıkla suçlanır. Tarikatından ayrılmak ve yurtdışına kaçmak zorunda kalır. Birkaç yıl sonra Venedik'e yerleşir, ama Roma Engizisyonu'na teslim edilir yılları süren bir mahkemenin ardından 1600'de odun yığınına bağlanarak yakılır. Bruno kitaplarında Aristoteles'i eleştirir, Kopernik Sistemi'ni savunur, hatta daha da ileri gider: Evrenin sonsuz olduğunu varsayar ve yıldızların belki de başka güneşler oldukları, onların etrafında belki de başka meskûn gezegenler döndüğü olasılığından söz eder...
Bir şey keşfetmek isteyen hayal gücünü kullanmalı, icatlardan yararlanmalı ve tahminlerde bulunmalı. Bunu başaramazsan eğer, binbir farklı çare bulunur.
Hint Astrolojisi öğrenmeye giden Le Gentil, Hindistandan bir şey getirmiştir: Avrupa’da bilinmeyen bir çiçek , bunu Hortense Lepaute’a adar ve böylelikle çiçeğe de “hortensia” (ortanca) adı verilir.
Işık beyazdır, ve renkler onun zayıflamasıyla yavaş yavaş ortaya çıkar.
Kırmızı ışık ve sarı ışık, alevin renkleri, en zayıf olanlarıdır. Daha sonra, “ siyaha giderek daha çok doymuş” yeşil, mavi ve mor gelir.
Havva anamızın Cennet’ten kovulmasına neden olmuştur, sonra, Paris tarafından Aphrodite’ye sunulunca Troya savaşı patlak vermiş, son olarak da, genç Tell’in kafasına konunca İsviçre’yi özgürlüğüne kavuşturmuştur. Pamuk prensese ne demeli?..
Newton’un elması hiç kuşku yokki -Havva’nınkinden sonra elbette - kitap resmedenlere en çok esin vermiş elmadır, küstah Gotlib’in yaptığı gibi, İngiliz bilginin ya kafasına düşer elma, ya da bu XIX. yüzyıl gravüründe görüldüğü gibi, bilgin elmanın karşısında düşüncelere dalar…
“Kimdir o zeki yaratık, güzelliğin seyriyle esinlenen heyecanlara açık, en canlı, en hoş duygular kapılmaksızın ve gök yolculuklarının bu ilk aşamasına doğru sürüklediğini, yeryüzünün bayağılıklarından koptuğunu hissetmeksizin, çok zayıf bir dürbünle bile maviliklerde titreşen hilâlin gümüşsü otalarına bakabilen varlık kimdir? Dört uydunun eşlik ettiği parlak Jüpiter’e ya da gizemli halkasıyla yol alan göz kamaştırıcı Satürn’e ya da uçsuz bucaksız gecede yansıyan kıpkırmızı, gökyakut çifte güneşe hayranlık duymadan bakabilen zekâ nerededir?
Ah! Köydeki en basit çiftçiden, kentlerdeki en çalışkan işçiden profesörüne, rantiyesine, servetin yada başarının en üst seviyesine ulaşmış olanına ve görünürde en umursamaz bür sosyete kadınına kadar insanlar bir bilselerdi, evet, gökleri gözleyen birini nasıl da özel ve derin bir hazzın beklendiğini bilselerdi, Fransa bütün Avrupa, süngü yerine evrensel barış ve mutluluğun yararına işleyecek dürbünlerle donatılırdı.