Ölmüştü, Dünyadaki en iyi arkadaşım, ölmüştü.
Bu gözü dönmüş savaşın obur parmaklarını uzatıp ağabeyimi benden çalması yetmemişti. Aynı canavar Rose'u da yutmuş, kardeş gibi sevdiğim kızı almış ve onu kurşunlarla delik deşik etmişti.
“Are not there little chapters in everybody’s life”, Beth had read in Vanity Fair only that morning, “that seem to be nothing, and yet affect all the rest of history?”
1,5-2 sene kadar önce Epsilon Yayınevi bu kitabı çıkartacaklarını duyurduklarından beri, kitabı merakla bekliyordum. Ve geçtiğimiz günlerde raflarda ki yerini aldı.
Peki beklediğime değdi mi
Kitabın ilk birkaç sayfasını okuduğumda açıkçası durağan bulup biraz sıkıldım ki çevirmeninin sevgili "Filiz Çakır" Hanım olduğunu öğrendiğimde
Ikıncı Dünya Savaşı sonrası Fransa'da kaybolan kuzeni Rose'u bulabilmek için iki aylık hamile Charlotte New York'tan Ingiltere'ye gelir. Annesi ile birlikte çıktıkları bu yolculukta anne kızın amaçları çok farklıdır. Anne ,evlilik dışı hamile kalan kızını bu yükten kurtarmak için Isvicre'ye gitmek ister.Ancak kızının
Tatil döneminde kalabalık bir ortamda başlamıştım kitaba. O kadar akıcıydı ki kendimi yalnız bulduğum iki üç dakikalık anlarda bile kitabı açıp okuyordum. Hal böyle olunca iki gecelik okumayla bitti. Kitabın içinde savaş zamanları, aksiyon, gizem, biraz aşk, varolma çabası vs var. Kitapta iki farklı dönem bulunuyor. Bu dönemler iki ana karakterin gününüzde karşılaşmasıyla ve onların yavaş yavaş netleşen hikayeleriyle birleşiyor. Yazar kurguyu çok güzel yapmış. Ben çoğu yerde hep ters köşe oldum. Öngöremediğim için akıcılığın temposu hiç düşmedi. Şiddetle tavsiye ederim