Almanya'da Covid 19 'un gölgesinde geçen emlak spekülasyonu ve barınma hakkı mücadelesi etrafında gelişen heyecanlı bir suç romanı Kreuzberg Blues.
Berlin 'in meşhur semti Kreuzberg özelinde dar gelirli kiracıların karşı karşıya kaldığı büyük inşaat firmaları, sürekli kira artımı istemeleri ,evlerinden çıkmaları için yaptıkları baskı, çıkmayınca denedikleri iğrenç yöntemler ve sonrasında salınan büyük farelerin bir dairedeki bebeği yaralamalari ve sonrasında özel dedektif Dengler'in olaya dahil olmasıyla gelişen olaylar politik polisiye nasıl olurun en güzel örneği. Alman yazarlar bu konuda çok iyi. Bir Volker Kutscher ,bir Wolfgang Schorlau.
Romanın arka fonunda yeni yeni ortaya çıkan corona virüs,maskeler,sokağa çıkma yasakları,insanların ellerinde tuvalet kağıdı paketleriyle dolaşması (en anlamadığım durumlardan biri),aşı karşıtları, komplo teorisyenleri(dünyayı beş aile yönetiyor. Hep onların başından çıkıyor bunlar. Bill Gates Dünya Sağlık Örgütü 'nü satın aldi) gibi pek çok alt metinde mevcut.
Güncelle bağını koparmayan bu kitap gerilimin en iyi örneklerinden okuyun.
Ahh,ne aşk ama!...
Aşka giden yol taşlı.
Aşk ile erdem ve Tanri'ya giden yol ise çileli.
Jerome'un Alissa 'ya duyduğu ask ile Alissa'nin Tanri'ya duyduğu ask
arasındaki gerilim romanı okurken beni de gerdi. Ya,bi salın kendinizi;doyasıya yaşayın aşkınızı diye diye romanın sonunu getirdim:))
Şimdiki gençler bu romandaki aşka bir anlam verememislerdir. Çünkü karakterler egoist değil. Incil'deki "Dar Kapı" metaforunu doyasıya yaşıyorlar. Aşkın kanatları açık geniş değil, dar. Zor. Uğraştırıcı. Alissa ve Jerome da bunu sonuna kadar yaşıyorlar.
Gerçek bir aşk romanı okumak isteyenleri buraya alalım. Zira kavusulmayınca aşk oluyor.
Dar KapıAndré Gide · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20232,724 okunma
Beethoven 'ın bestesiyle aynı adı taşıyan André Gide romanı Pastoral Senfoni.
Otobiyografik özellikler taşıyan romanda Protestan bir rahibin kör ve yetim bir kıza sahip çıkıp eve getirmesi ve sonrasında yaşanan trajik olaylar anlatılıyor. Bol bol Incil göndermeleri ile insanı duygular ve özellikle "günah " kavramı tartışmaya açılıyor romanda.
"Kaybolan koyun" hikayesi,doğa tasvirleri, kör bir kıza renkleri müzikle anlatmaya çalışması, günahı yasal ve dini bir zemine oturtmaya çalışması romanın dikkate değer bölümleri.
Aşık olduğu Gertrude için oğlunu evden uzaklaştıran rahip baba,yaşananlardan sonra vicdan azabı duydu mu acaba?Kendi cocuklari ile yeterince ilgilenmeyen baba,kimsesiz bu kıza neden çok ilgi gösterdi?
Romandaki ogul Jacques karakteri biraz André Gide 'in kendisi gibi. Zira Gide de Jacques gibi Protestanlık ve Katoliklik arasında gitmiş gelmiş daha sonra kendi ahlak anlayışını oluşturmuş.
Tüm bu yasananlar 80 sayfaya sığmış. Sayfa sayisi az ama dolu dolu bir roman. Okuyun....
Pastoral SenfoniAndré Gide · İş Bankası Kültür Yayınları · 20224,364 okunma
Belalı değil ama takıntılı ya da hastalıklı aşk olabilirmiş adı.
Ferrante'den okudugum yedinci kitap. Kitapları genelde Napoli'de geçer. Genellikle travmatik aile ve arkadaşlık iliskilerini anlatır. Kahramanlar genellikle yalnızlığı bilinçli olarak tercih etmiş ya da boşanmış, terkedilmiş kadınlardır.
Bu roman ilk romanı Ferrante'nin. Annesinin ölümü üzerine katman katman açılan bir geçmiş muhasebesi yapar, Delia. Öfkeli bir karakter, öfkeli bir dil vardır. Babası,annesi,kendisi, dayısı ve romandaki diğer karakterlerin hepsine hakim olan bir duygudur, bu. Roman ilerledikçe nasıl ve neden olduğunu anlayamadığımız olaylar bir bir gerçek yüzüyle ortaya çıkar. Çok çarpıcıdır ve sarsıcıdır yaşananlar.
Romanda bir iç çamaşırı metaforu var. Bu kirli geçmişin kirli çamaşırlar gibi ortaya dökülmesini simgeliyor. Yine Delia 'nin kendisini annesi ile özdeşleştirmesi tam bir hezeyan yaratıyor karakterin zihninde.Hangisi gerçek hangisi hayal,birsüre sonra iç içe geçiyor.
Ferrante okumak ısteyenler önce Napoli Romanları serisi ile başlasınlar. Gerçekten çok iyi bir seri
Vigdis Hjorth 'un şahane Miras'indan sonra okudugum ikinci kitap Postane Günlükleri.
Çok leziz bir kitap. Hani tadı damağınızda kalan türden.
Bu diğerine göre daha umut verici.
Norvec'teki gerçek bir olaydan yola çıkarak kurgulastirilmis. PR firmasında çalışan eski gazeteci Ellinor, iş arkadaşı Dag'in işi bırakıp çekip gitmesinden sonra onun üstlendiği Posta Hizmetleri AB uyum yasaları üzerine çalışmaya başlar. Postacılar bu değişikliğe karşıdır. Kamuoyu oluşturmak Ellinor ve iş arkadaşı Rolf'a kalır. Tüm bu işlerin yanı sıra
Ellinor ,çekip giden arkadaşının ardından yaşamını sorgulamaya başlar. Hayatı anlamlandırmaya çalışır. Bu anlamda varoluşçu bir metin.
Roman ,Ellinor'un eski bir günlüğü bulması başlar. Ve devamında da romanda tam olarak olmasa da bir günlük havası sezilir.
Görece normal bir yaşamı olan Ellinor, posta işçilerinin mücadelesiyle hayatını anlamlandırmaya başlar. Çünkü önemli olan gerçek insan hikayeleri,gerçek yaşamlardır.
"Hiç kimse önemsiz değil, her birimiz,her gün ya bir medeniyet kurmak ya da tam tersine dünyayı yok olmaya terk etmek arasında secim yapmak zorundaydık, en ufacık şeylerde bile üstlenmemiz gereken bir görev vardı. "
Hayati anlamlandırmak için,kendimiz için, başkaları için bir şeyler yapmamız lazım.
Modern polisiyenin ilklerinden Martin Beck serisinin ikinci kitabı Duman Olan Adam.
Kitabın ismi manidar,konuya çok uyumlu.
Unlu bir Isveçli gazeteci ortadan kaybolur.Bu işin peşine tatilini yarım bırakmak pahasına da olsa Martin Beck düşer. Macaristan'da ortadan kaybolan gazetecinin peşinde dilini hiç bilmediği bu ülkeye gider.
Polisler arasındaki diyaloglar ironik, eğlenceli. Teknolojinin henüz şimdiki kadar gelişmediği 1960'larda bir soruşturmayı yürütmek bir telefonu günlerce beklemeyi gerektiriyor. Tanıklıklar çok önemli soruşturma yürütürken. Zira kamera yok.
Retro polisiye diye adlandırıyorum ben 1960-1970'leri. Çok keyifli çok emekli.
Iki yazarlı serinin bölümlerini yazarlar,sırasıyla yazmışlar. Bu açıdan da çok ilginç bir roman.
Polisiyeseverlere tavsiyemdir.