"Ev yaşamak içindir, çocuk her tarafta oynayabilmeli, koltukların kirlenmesi önemli değil... İsterse duvarları da boyayabilir. Yemek yerken yerleri kirletmesi de benim için önemli değil" diyordu Reyhan Hanım.
Bense kadın olarak, sistemin tüm çifte standartlarına, tüm dış ve iç baskılarına rağmen, kararlarımı alabilmiş, uygulayabilmiş, başarabilmiş olmaktan doğan şaşkınlık içinde, inanamadığım bir özgürlüğü yaşamaktayım.
Sistem, öngörülen cinsel roller adına her birimizi tam, bütün insan yapan nitelikleri ikiye bölüp yarısını kadına, diğer yarısını da erkeğe vermiş, böylelikle bizleri yarım ve sınırlı insanlar haline dönüştürmüştür. Bu anlayışın temeldeki amacı, iki yarımın bir elma gibi bütünü oluşturması ve ilişkinin tamamlanmasıdır. Oysa yarım insanların kurduğu ilişkiler sadece yarım ilişkilerdir.
Bepko ve Krestan'a göre, iyilik beklentilerinin kurgusunda yatan en çekici fantezi, "zor,kötü" adamı iyileştiren, sevgisi ve iyiliği ile yaşama, aileye döndüren "iyi,melek" kadın imgesidir.
Ayağımıza dar ya da bol gelen ve yürümemizi engelleyen pabuçlar gibi, kendimize uygun olmayan sistemlerde yaşamak da, ruhumuza dayanılmaz zorluklar yaşatır.
“Bir gün benim de başıma gelebilir!” duygusu, olayları doğrudan yaşamasa bile, birçok kadının kendini kurbanmış gibi hissetmesine ve böyle davranmasına neden olur.