Gazeteler, düğünlerde havaya kurşun sıkıldığında, halay çekenlerin üzerine dolar desteleri atıldığında, kent meydanlarında töre cinayetleri işlendiğinde ise “Kahrolası töreler” diye başlıklar atıyor.
Beynin korkuya, gözlerin namluya, aklın çaresizliğe kilitlendiği bu coğrafyada, kanın su kadar sıradanlığı neye dayanır?
Can, ölüm çukuruna atılacak kadar ucuz ve basit midir?
Vicdan ve akıl neden tavuk ürkekliğinde hep kafese kilitlenir? Merhamet denen duygu sonsuza kadar beyinlerden uzaklaştırılır ?
İnsanı insana kıydıran feodal silahın tetiğini hep cahiller mi çeker? Namlunun arkasındaki cehaleti kimler yaratır?
Hangi çark, can öğüten değiştirmene su taşır? Kimler buğdayını kanlı taşlarda ezer, kimler buralardan ekmek yer..?
Kan davası..!
Cehaleti kan deryasına dönüştüren bağnazlık.!
Varla yok, gerçekle yalan ben ölüm ile yaşam rest çekiyorlardı birbirlerine.!
Arkeoloji boşuna mesai harcıyordu, eski zaten yeryüzündeydi, yeniye her şey direniyordu..!