Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nilüfer Dinç

Nilüfer DinçBatıni Mevlana yazarı
Yazar
8.0/10
11 Kişi
59
Okunma
0
Beğeni
1.581
Görüntülenme

En Eski Nilüfer Dinç Gönderileri

En Eski Nilüfer Dinç kitaplarını, en eski Nilüfer Dinç sözleri ve alıntılarını, en eski Nilüfer Dinç yazarlarını, en eski Nilüfer Dinç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mademki duyuyor düşünüyor, seziyorsun... Büyük hakikati bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın... Duyduklarını ve bulduklarını söyleyeceksin... Sen söyleyemezsen, ruhunun vasıl olduğu sırları, şiirlere, sazlara, sema’lara söyleteceksin... Bütün bunları dahi söylenemeyecek ölçüde büyük sırlara erdiğin zaman ise... İşte o zaman susacaksın!
Şeriat muma benzer; insana yol gösterir. Fakat sadece mumu ele almakla yol aşılmaz. O mumun ışığında yola düştün mü, işte bu gidiş tarîktir. Yola çıkıştaki hedefine ve maksadına ulaştın mı, işte bu hakikattir. Mesnevi c. V
Reklam
272 syf.
9/10 puan verdi
ÖNSÖZDEN Dr. Bedri Ruhselman ekolünde yetişen ve uzun bir süredir Sınır Ötesi Yayınları araştırma ekibinde çalışmalarına devam eden Kevser Yeşiltaş ve Nilüfer Dinç tarafından kaleme alınan bu kitapta; hem Mevlâna’nın bâtıni öğretisinin temel prensipleri, hem de Mevlâna’nın yaşamı içinde kendisinin sergilemiş olduğu ve çevresinin şahit olduğu bazı mucizevi olaylar ele alınarak okuyucuya sunulmuştur. Bu mucizevi olaylar Parapsikoloji Bilimi’nin bulguları ışığında değerlendirilerek, bir zamanlar dergahlarda yaşanan bu sıradışı olaylara açıklık getirilmiştir.
Batıni Mevlana
Batıni MevlanaKevser Yeşiltaş · Sınır Ötesi Yayınları · 201143 okunma
Muhyiddin Arabi, babasının ardından yürüyen Mevlâna’yı görünce “Sübhânallah! Bir okyanus bir denizin ardından gidiyor” demiştir.
Şems
Şems seyahatlerinin sonunda Konya’ya geldiğinde Şekerciler hanında bir oda tuttu, kapısına da kendisini büyük bir tacir sansınlar diye iki üç dinar kıymetinde nadir bir kilit taktı. Aslında han odasında eski bir hasır, kırık bir ibrik ve bir tuğla yastıktan başka bir şeyi yoktu. On, on beş günde bir, bir parça kuru ekmeği paça suyuna batırıp tirit yapar, onunla iftar ederdi. Eflaki, Ahmet, Âriflerin Menkıbeleri
Yeniden doğmak, madde dünyasında Rabb’in bilinmesidir. Herşeyi bilen ve duyan, her zerreye nüfuz etmiş, her zerrede mühürlenmiş Rabb’in, gönül gözü ile görülmesi uyanıştır. Kendini bilen, ancak Rabb’ini bilecektir. Tüm varolanları, varlıkları, kainatı kuşatan Rabb’in varlığının bilinmesi ile madde gibi aldatıcı ve varmış gibi görünen her zerrenin aslında Rabb’in enerjisi olduğunu bilmesi ile uyanış gerçekleşecektir.
Reklam
Mevlevilikte, manevi eğitim, Çile eğitimi sistemine girecek kişinin buna canı gönülden istekli olması en baş şarttır.
Üstatlar, öğretmenler her yerdedir ancak bulunulması en zor kişilerdir. Öğrenci hazırsa, öğretmen onun yanında belirir. Çünkü öğrenmeye hazır olanın gözü ancak öğretmenini görecek liyakate erişmiştir. Bu, dünyada olan en büyük ikiliktir. Ancak ikiliğin tekliğe erişmesidir. Çünkü öğrenci, öğretmeninin ruhunda erimeli, onun buyruklarını yerine getirmeli, ne istiyorsa yapmalıdır. İkiliğin tekliğe, iki bedenin tek bedene erişmesi durumudur. Kimin kime gönderildiği bilinmez. Bazen öğrenci, öğretmeninden çok daha üstün vasıflara sahiptir. Ancak bunu göremez ve bilemez, öğretmeni bunu anlar ve bilir. Bunun ortaya çıkması için gayret içine girer. Taktuk Emre” her mertebeyi geçtiğimde yerde, önümde bu Türkmen gencin (Yunusun) ayak izlerine rastlıyorum.” demiştir.
Mevlâna küfür ile iman arasında sadece bir berzah vardır der. “Küfürle iman, yumurtanın akı ile sarısına benzer! Aralarında bir berzah vardır; birbirlerine karışmazlar! Divân-ı Kebir c. IV, 1940
Zahir ile Bâtını bir görebilen, aradaki sınırı aşabilen ötelere geçebilen bir anlayışa sahip kişilerin her yerde o mührü görmeleri mümkündür. Çünkü hakikatin hakikati, her yarattığı zerreye kendi nurunun mührünü de basmıştır. Her zerre, Hakk’ın mührünü taşır. Çünkü erdemli ve yüce bir Haktır ki, her zerreye kendi nurunu mühürlemiştir. Bunu görebilmek ancak ve ancak Mevlâna anlayışına sahip biri için mümkündür.
Reklam
Şahitlik ettiğimiz görülen evren, âlem, sadece bütüne bakıldığında gerçekleşir. Oysa ki gayb yani gizli olan, maddenin kökenine indikçe, yeri tespit edilemeyen boşluklardan meydana gelmiş, enerji ve çekim alanı inanılmaz boyutlarda olan bir âlem daha mevcuttur. Bu âlem gizli bir âlemdir ve yeri tespit edilememektedir. Gerçek şu ki, görünen ve görünmeyen âlem iç içedir
Biz insanlar, ancak beynimizde olan kodlar dahilinde görürüz ve biliriz, bundan öteye geçebilenler, anlayışlarını genişletenlerdir. Ötelerden gelen yeryüzüne armağanlar getiren misafirleri görebilenler de ancak Mevlâna gibi anlayışa sahip olanlardır. Uyanmış olanlardır.
Ayağını başının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî arzularını, şehveti yendiğin zaman havada yürürsün; haydi adımını at, ayağını havanın üstüne koy da yüksel!.. Şehvetini ayak altına aldığın, nefsanî isteklerini yendiğin zaman göklerde havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin.” Divân-ı Kebir c. I, 19
“Bu sebepler, görüşlere perdedir. Çünkü her göz, onun sanatını görmeye layık değildir. Sebebi yırtacak bir göz gerek ki perdeleri kökünden çekip çıkarsın.” Mesnevi c. V, 1551
Ağza sığmayan lokmayı iste! Ruh gıdası gönül lokması ara! Kitaplarda yazılı olmayan ledün ilmini ehlinden öğrenmeye çalış! Cenab-ı Hakk ile kamil insanların, ermişlerin gönülleri arasında öyle bir sır vardır ki, Cbril bile oraya girip o sırrı öğrenemez. İşte sen o sırra aşina olmaya gayret sarfet. Divân-ı Kebir c. IV, Rubailer 83
165 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.