Avrupa'nın yolları, köyleri, kiliseleri, köy gelenekleri, küçük kasabaları vardı. Buna karşın Rusya tıpkı Victor Hugo'nun Moskova'dan geri çekilmesi hakkında söyledikleri gibiydi: "bir beyaz ovanın hemen ardından bir başka beyaz ova."
Balkan savaşlarını izleyen umutsuzluk ortamında yıldızı yükselenler Enver ile arkadaşlarıydı ve bunlar Liman von Sanders'i ülkeye davet ettiler. Boğazların kontrolünü elinde tutan bir Almanya, Rusya için kâbustu ve Alman askeri heyetinin Aralık 1913'te Sirkeci Garı'na gelişi, sekiz ay sonra başlayacak olan savaşın geri sayımını başlattı.
Türkler çok zayıftı; Anadolu açıklarında İtalyanların ele geçirdiği Adaları savunacak gemileri bile yoktu. Osmanlı Devleti'nin çökme ihtimali karşısında, çeşitli Balkan devletleri hak taleplerinde bulundular. 1912'de ittifak halinde saldırıya geçtiler ve birkaç hafta içinde şavaşı kazanarak Osmanlı ordusunu Balkanlar'dan çıkardılar.
Bu ittifak çerçevesinde ülkede paravan bir Komünist Partisi kurmuş ve partinin genel sekreterliğine Celal Bayar getirilmişti ( Mustafa Kemal espirili bir adamdı ).
Enflasyon dışarıdan bakıldığında oldukça kötü bir şeydir. Eğer biriktirdiğiniz paranın değerini bilmezseniz ve size ödenen paraya güvenemezseniz dürüst ticaret geriler, mübadele yeniden hortlar ve bu durumdan yalnızca fahişeler ve soyguncular kârlı çıkar. Bankacılarsa bu ikisinin bir kombinasyonu haline gelir (Berlusconi'nin Corriera della Sera adlı gazetesinden, Berlusconi alışılmışın dışında şeyler yapmaya başladığında, ayrılan ünlü İtalyan editör Indro Montanelli, yaşlı büyükbabasının ölüm döşeğinde şu sözleri söyleyip öldüğünü anlatıyor: Dürüst bir insan fahişelerle bile işbirliği yapar ama asla ve asla bir bankacıyla yapamaz).
Eğer bir ülke üzerinde 2.000 yazan banknotlar basıyorsa oraya gidin, orada küçük erdemler önemsenmeyecektir; çünkü insanlar birikim yapmanın anlamsız olduğunu anlayacak ve hayatlarını yaşayacaklardır. Ama eğer paranın üzerinde yazan sayı 20.000 ise derhal orayı terk edin. Zira o ülkenin sokaklarında kan vardır. Latin Amerika'nın pek çok bölgesinde durum çoğu zaman budur.
İngiltere Protestan ülkelerin en büyüğüydü ve 18. yüzyılda İngiltere'nin yarattığı milliyetçiliğin oldukça güçlü bir dini unsuru vardı. Bugün dahi temel hukuk kurallarından biri, kraliyet üyesi prenslerin Katoliklerle evlenemeyeceğine hükmeder (eğer Prens Charles'ın adaylardan biri olan Lüksemburg prensesi ile evlenmesine izin verilseydi Diana felaketini yaşamazdık). Eğer prensler Katoliklerle evlenirlerse o zaman taht üzerindeki bütün haklarından vazgeçerler. İngiltere Prostestan Reformu'nu 1530 yılı civarında, VIII. Henry kendisini İngiliz Kilisesi'nin lideri ilan ettiğinde kabul etti. VIII. Henry bu kararı İmparatorun halası olan karısından boşanıp metresiyle evlenebilmek için aldı.
II. Katerina'nın III. Petro ile evliliği tam bir felaketti; evlendikleri zaman her ikisi de çok küçüktü (balayında Petro yerde oyuncak askerlerle oynuyordu). II. Katerina'nın ise aşıkları vardı (hatta bunlardan biri, Orlov Kontu, III. Petro'nun kafasına bir iskemleyle vurup öldürmüştü). II. Katerina'nın oğlu Çar Paul'un babasının kim olduğunu kimse bilemez (Paul da bir başka çılgın militaristti ve o da öldürüldü). 1714'te Hannoverliler İngiltere tahtını ele geçirdikten sonra yapılan Anglo-Germen evlilikler tam anlamıyla acımasızdır.