Sevmedim. O kadar sevmedim ki uğraşmama rağmen yapamadım, yarım bıraktım.
Ağır ilerleyen Vahşi Batı filmleri havasında. Boş konuşmalar, gereksiz durağan süreç. Hayatımdan birkaç saati buna neden feda ettim bilmiyorum.
Güçlü kadın karakterleri severim. Ama bu kadın mide bulandırıcı şekilde gösteriyor o gücünü.
Bence okumayın. Yine de siz bilirsiniz.
George Pemberton Kuzey Carolina dağlarında kerestecilik yapmakta. Bir iş için Boston'a gittiğinde Serena ile tanışır. Pemberton çifti dağlara geri geldiklerinde bir sürprizle karşılaşırlar. Mutfak işlerinde çalışan ve patronuna teslim olan daha çocuk yaşta Rachel ve babası tren istasyonunda onları beklemektedir. Karnı burnunda Rachel Pemberton tarafından öldürülen babasının ardından doğum yapar ve tek başına küçük oğlu ile yokluk içinde yaşam savaşı verir.
Serena zekasi ve bilgeliği ile eşinin emrinde çalışan herkesin ve ortaklarının da güvenini kısa sürede kazanır. Pemberton çifti kerestecilik işinde yükselebilmek için önlerine çıkan her engeli ortadan kaldırır. Hamile kalan Serena doğuma çok az kala bebeğini kaybeder ve bir daha anne olamayacağını öğrenir. Serena artık Rachel ve küçük bebeğin peşindedir. Pemberton oğlunu kurtarmak için para yardımında bulunur. Serena'nın bunu öğrenmesi ile karı koca arasında hesaplaşma başlar.