Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sabri Kaliç

Sabri KaliçTarihimizdeki Garip Olaylar yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
7.3/10
119 Kişi
449
Okunma
5
Beğeni
3.506
Görüntülenme

Sabri Kaliç Gönderileri

Sabri Kaliç kitaplarını, Sabri Kaliç sözleri ve alıntılarını, Sabri Kaliç yazarlarını, Sabri Kaliç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Günümüz Türkçesinde “başıboş, serseri kimse” anlamında kullanılan “berduş” sözcüğü aslında “evi sırtında” (varı yoğu ancak üzerindekiler olan kişi) anlamındaki “hâneberdûş” sözcüğünün kısaltmasıdır. Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin “berduş” maddesinde “… berduş terkibinin zamanımızda mektepli gençler, hatta kalem erbabı tarafından dahi ‘hâneberdûş’ yerine kullanılması içinde bulunduğumuz dehşetli dil buhranının en büyük misallerinden biridir” denilerek şikayet edilmektedir…
Osmanlı devletinin ilk telgraf hattı 9 Eylül 1855 yılında Edirne – Varna – Kırım arasında kuruldu. Kırım’dan İstanbul’a çekilen ilk telgrafta ise Kırım’ın şehri olan Sivastopol’un Rus işgalinden kurtarıldığı bildirilmekteydi.
Reklam
19. yüzyıl sonlarında Halil Ağa isminde bir adam karılarının ve annesinin geçimsizlik kavgaları yüzünden, kahrından ölmüştü. Vasiyeti üzerine mezar taşına: “Karı dırıltısından ölen Esseyid Halil Ağa’nın ruhuna El Fatiha – Hicri 1260” diye yazıldı. Bu mezar taşı Merkez Efendi mezarlığındadır.
Herkes bilir, rakının bir adı da ‘arslan sütü’dür. Bunun anlamı “herkes içki içemez, rakıyı yüreği sağlam insanlar içmelidir” demektir. Onun için eski büyük gedikli meyhanelerdeki rakı güğümlerinin üzerine pirinçten bir yürek şekli konurdu.
Eski İstanbul kahvehanelerinde gelen giden çay, kahve içer, nargile veya çubuklarını tüttürüp sohbet ederlerdi. Bir de çulsuz takımı garibanlar vardı ki onlar da kuytu bir köşeye çekilir ve oraya serilmiş bir şilte üzerinde gün boyu bir şey içmeden oturur, hatta kahvecinin keyfi yerindeyse geceyi bile orada geçirirlerdi. İşte bu gariban köşesine eski İstanbul argosunda “Allahkerim Yeri” denirdi.
Eskiden Ramazan aylarında meyhaneler tamamen kapatılırdı. Bayram geçince meyhaneciler gedikli müşterilerinin evlerine birer tabak midye dolması göndererek meyhaneyi hatırlatırlardı ki, akşamcılar kendi aralarında buna “Unutma Bizi Dolması” derlerdi.
Reklam
ERKEK VOLEYBOL TAKIMINDAKİ KADIN Suphiye Rıfat Hanım, Fenerbahçe’nin 1927, 28 ve 29 yıllarında yenilmeyen voleybol takımında beş erkek oyuncuyla birlikte yer aldı. Tamamı Yüksek Mühendis Mektebi (bugünkü Teknik Üniversite) öğrencilerinden kurulan bu şampiyon takıma, 1928 yılında aynı okulun kız öğrencilerinden Suphiye Rıfat da katılmıştı. Beş erkek ve bir kadından oluşan bu takım yenilmeden İstanbul Ligi şampiyonluğunu kazandı. O tarihten bu yana da bu olayın bir benzeri daha yaşanmadı. Aynı zamanda Fenerbahçe kız voleybol takımının da kaptanı olan Suphiye Rıfat ‘Türkiye’nin ilk kadın mühendisi’ unvanını da taşır. Daha sonra aldığı Güreyman soyadı ile çok sayıda esere imza atmıştır. Anıtkabir’in inşaatında da kontrol şefi olarak görev yapmıştır.
MAĞRUR OLMA PADİŞAHIM! Eski zamanlarda Osmanlı padişahları Cuma namazından döndükleri zaman saray halkı tarafından tiz perdeden söylenen şu sözlerle alkışlanırlardı: “Uğurun hayrola, yaşın uzun ola, yolun açık ola! Saltanatına mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” Uzun yıllar böyle devam eden bu sözlerin son cümleleri Sultan II. Abdülhamit döneminde “Padişahım, şevketinle, devletinle bin yaşa!” biçiminde değiştirilmişse de Meşrutiyet’in ilanından sonra sözler yine eski haline dönmüştür.
BU DA İSTANBULLU DİYOJEN! 20. yüzyılın başlarında Moda taraflarında bir fıçı içinde yaşayan, bu nedenle de herkesin “Diyojen Ali Bey” dediği ayyaş bir balıkçı vardı. O zaman 45 yaşlarında olan bu adam gece gündüz sarhoş gezerdi, ama kimseye sataştığı veya kimsenin kalbini kırdığı görülmemişti. Bu nedenle mahalle halkı Diyojen Ali Bey’i çok severdi. Lodoslu bir fırtına gecesi dev dalgalar Diyojen’in sahildeki fıçısını kapıp da denize götürdüğünde birkaç balıkçı canlarını tehlikeye atarak denize açılmış ve fıçıyı sahile getirmeyi başarmışlardı. O anda gördüler ki fıçıda hâlâ uyumakta olan Diyojen ayağa fırlamış ve kendini kurtaran balıkçılara şöyle bağırıyordu: “Ne var? Biri denize mi düştü? Atlayalım, hemen kurtaralım!”
EN TALİHSİZ PADİŞAH 622 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunun 36 padişahından biri olan Sultan V. Murat en kısa süreyle tahtta kalan ve hatta Eyüp Sultan Camii’nde kılıç kuşanma töreni yapılmayan tek padişahtır. Büyük umutlarla tahta çıkarılmış ama üç ay sonra da indirilmiştir.
Reklam
(bugünkü uygulamalarla pek çatışacak bir biçimde) tütünü öven şu beyitler yazılıymış: Kırk senedir ben sigara içeli İyiyi, kötüyü ancak seçeli Her çeşit kağıdı istimal ettim (kullandım) Bafra kağıdında ben karar verdim Her türlü muzır mevaddan âri (Her türlü zararlı cisimden temiz) Pirinçten mamuldür yaprağı zarı Ta sonuna kadar söndürmez nârı (ateşi) Bir cigara yap da görürsün bari Ol sebepten başka kağıt içemem (O neden dolayı başka kağıt içemem) Seferoğlu Bafrası’ndan vazgeçemem
RESMİ PARALARA BASILAN İLK KADIN YAZARIMIZ 1889’da George Ohnet’in ‘Volonte’ adlı romanını Meram adıyla çevirerek edebi kariyerine başlayan ilk kadın romancımız Fatma Aliye (Topuz) Hanım (1862 – 1936) çevrenin tepkisinden çekindiği için, bu çevirisinde “Bir Hanım” imzasını kullanmıştı. Fatma Aliye’nin bu çabası Ahmet Mithat tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övülünce Fatma Aliye yeni yapıtlar da verdi ama o yapıtlarında “Mütercime-i Meram” (Meram’ın Kadın Çevirmeni) takma adını kullanıyordu. Bugün (2012) kullandığımız 50 TL’lik banknotların arkasında resmi yer alan kadın, Fatma Aliye Hanım’dır.
OSMANLI’NIN ŞAİR SULTANLARI Osmanlı İmparatorluğu padişahları arasında şiir yazan, hatta divan oluşturanlar hiç de az sayıda değildir. Şair padişahlar ve mahlasları (takma adları) ise şöyledir: II. Murat: Muratî Fatih Sultan Mehmet: Avnî II. Bayezit: Adlî Kanuni Sultan Süleyman: Muhibbî III. Mehmet: Adnî I. Ahmet: Bahtî II. Osman: Farisî IV. Murat: Muratî II. Mustafa: İkbalî III. Ahmet: Necib III. Mustafa: Cihangir III. Selim: İlhamî II. Mahmut: Adlî
Tarihimizdeki Garip Olaylar
Tarihimizdeki Garip Olaylar
İstanbul’un en bilinen simgelerinden olan Kız Kulesi Osmanlı tarihinde yalnız bir defa ve bir kişi için hapis olarak kullanılmıştır. Burada, 18. yüzyılın namlı vezirlerinden Hekimoğlu Ali Paşa hapsedilmiş ve oradan Kıbrıs’a sürgüne gönderilmiştir. Tarihimizde kabrine gece yarısı defnedilen tek insan da yine Hekimoğlu Ali Paşa’dır. Kütahya valisiyken, 14 Ağustos 1758 tarihinde ölmüş ve orada defnedilmişti. Ali Paşa hâlâ kendi adıyla anılan büyük bir camii yaptırmıştı ve ölünce camiinin yanındaki türbesine gömülmesini vasiyet etmişti. Buna izin verildi; Kütahya’daki geçici mezarından çıkarılan naaş Üsküdar’a geldi, fakat halk büyük bir hürmet beslediği bu vezire karşı bir karışıklığa sebep olabilecek şekilde tezahürata hazırlandığından, tabut Üsküdar’dan İstanbul’a gece yarısı geçirildi ve sessizce Fatih’teki türbesine defnedildi.
Tarihimizdeki Garip Olaylar
Tarihimizdeki Garip Olaylar
İDAMINDA BİLE ESPRİ YAPAN ŞAİR: NEF’Î Vezir Bayram Paşa’ya yazdığı ve bir yerinde vezire “sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır (senin kadar büyük devlet düşmanı mı olur) ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek” (neden durur saltanatın sahibi, bilsem a köpek) diye hitap ettiği şiirinden dolayı ünlü hiciv şairi Nef’î idama mahkum olmuştur. İdamına dakikalar kala, araya birilerinin girmesi sonucu, Dârüssaâde Ağası şairin affı için aracılık yapıp sadrazama mektup yazmayı kabul eder. Nef’î ise başında durmuş, mektubu yazan zenci ağayı seyretmektedir. Az sonra bir damla siyah mürekkep kalemden düşüp beyaz kâğıda damlayınca, Nef’î çenesini tutamaz ve zenci ağaya dönerek, ölümüne sebep olan son espriyi yapar: “Efendim, teriniz damladı!” Ağa öfkelenip mektubu yırtarken, Nef’î cellâdın yağlı kemendine teslim edilir ve sarayın odunluğunda kementle boğularak cesedi denize atılır. Ölümünden sonra kendisi için söylenen beyit meşhurdur: “Gökten nazîre indi Sihâm-ı Kazâ’sına Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belâsına"
Tarihimizdeki Garip Olaylar
Tarihimizdeki Garip Olaylar
1.141 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.