Kyrian'ın sivri dişlerini ortaya çıkaran şeytani gülümsemesi ne- fesini kesti. Kyrian Amanda'yı kucaklayarak sırtüstü döndü ve onu üstüne çekti. Genç kadın onun sert ve erkeksi vücudunu bacaklarının arasında hissederek o yakışıklı yüzüne baktı ve dudaklarını ısırdı.
Ardından büyük bir arzuyla sertleşmiş erkekliğinin üzerinde gidip gelmeye başladı.
Kyrian onun okşayışına inleyerek tepki verdi.
Aç bakışlarla onu baştan aşağı süzdükten sonra uzanıp sıcak elleriyle göğüslerini avuçladı. Amanda da ellerini onun, göğüslerini hafifçe sıkan ellerinin üzerine koydu.
"Bütün gece sana bakabilirim," diye fısıldadı Kyrian.
Amanda da ayrı şeyi yapabilirdi çünkü Kyrian'ın çıplak vü- cudunu etrafta dolanırken sonsuza dek seyretmenin vereceği zevki ona başka hiçbir şey veremezdi.
O yürüyüş... O vücut...
Bunlar sıradan bir ölümlü kadının kalbinin dayanabileceği şey- ler değildi.
Kyrian kalçalarını yukarı kaldırarak onun öne doğru kayma- sına neden oldu.
Amanda düşmemek için kollarından destek aldı. Kyrian'ın üze
rine doğru eğilince saçları koyu renkli bir örtü gibi yüzünü kapladı. "İşte bunu istiyorum." Kyrian elini uzatıp yüzünü avuçlarının arasına aldı ve dudaklarını dudaklarına bastırdı. Dişlerinin arasına aldığı alt dudağını hafifçe emerek ağzıyla oynamaya başladı.
Eli göğüslerinden aşağı kayıp kadınlığına dokununca Amanda inledi. "En çok da bunu istiyorum." Parmaklarından ikisi vajinasın- dan içeri girdi.
Hiç durmadan kadınlığıyla oynayan parmakları Amanda'nun zevkle inlemesine neden oldu.
Bu kadın onu neden böylesine büyülüyordu? Onun nutuk çek- mesini dinliyor ve rahatsız olmak yerine eğleniyordu.
Birinin onun için endişelenip ne yemesi gerektiğini söylemesi hoş bir şeydi.
"Biraz senden beslenmeme ne dersin?" diye sordu.
Sunshine cümlesinin ortasında durdu. Ne cevap vereceğini bulmaya çalışırken Talon onu kendine çekerek
Son hızla yeniden atına koştu ve üzerine atladı. Topuklarını böğrüne bastırdı ve topraklarına doğru yol aldı.
Speirr ormanı deli gibi bir hızla geçti. Siyah aygırı çalıların ve otların arasından toprağı savurarak uçtu. Güneş ağaçların arasından süzülerek zırhını parlatırken atını daha da zorladı.
Nynia'sına bir an önce kavuşmalıydı.
Nynia
Talon küçük mutfağa yöneldi. "Seni bilmem ama ben biraz gerginim. Normalde şafak söktükten birkaç saat sonra uyurum. Aç mısın?"
Onun dolapları karıştırıp bir çift tava çıkarışını izledi. "Pek sayılmaz ama istersen sana bir şeyler pişirebilirim."
Talon başını kaldırdı, gözlerinde bir şaşkınlık vardı. "Teşekkür ederim. Bu
Sunshine karanlığın içinde ilerlerlerken kollarının arasındaki göğsün yükselip alçaldığını hissediyordu. Şu an onunla yaptığı şey
tam bir çılgınlıktı ama kendine bir türlü engel olamıyordu. Talon çok merak uyandırıcıydı. Tehlikeli. Karanlık ve gizemli. Onda olan bir şey Sunshine'ın onun içine girip orada sonsuza kadar
kalma isteğini körüklüyordu.
Çılgınca, değil mi?
Adamın üzerinde bıraktığı etkiyi inkâr etmenin bir anlamı yoktu. Onu ne zaman düşünse bunu hissediyordu. Ona motosikleti durdur- ması için bağırmak istiyordu böylelikle ceketini çıkarıp dövmesinin
her bir milimini yalayabilecekti.
O güçlü ve erkeksi bedeninin her bir milimini.
Bu adamı ne de çok istiyordu.
"İyi misin?"
Talon'un yoğun aksan içeren sesini duyunca gerildi. "Hey, kaskların mikrofonlu."
"Evet, biliyorum. Sen iyi misin?"
Bu ilgisi gülümsemesine sebep oldu. "İyiyim."
"Emin misin? Bir saniye önce bir şeyden korkmuş gibi yerinden sıçradın."
"Hayır, gerçekten iyiyim."
Talon dişlerini sıkarak onun bedenini hissetmek için duyduğu özlemi bastırmaya çalıştı. Şehirden çıktılar ve yaşadığı bataklığa doğru ilerlediler.
Yolda giderlerken Sunshine başını kürek kemiklerinin arasına yasladı ve kaslı karnını daha sıkı tutmaya başladı. Dairesinde çıp- lakken nasıl göründüğünü hatırladı. Sevişirlerken üzerine uzanışını. Yavaş. Sakin. Sonra hızlı ve öfkeli.
Bu adamın bedeninde tarifi imkânsız bir şey vardı. Bir kadına haz verecek her yöntemi biliyordu.