Bir şeyi istemek başka, niyetine koymak başkadır. İstemek kolaydır, herkes her şeyi isteyebilir. Ama niyetlenebilmek herkese nasip olmaz. İnsan niyetlenme gücünü kalbinin temizliğinden alır. Her şeyde mantık arayan insan sadece ister, aklı zorluklara takılır, olmazları görür, gözünde büyütür. Sonra her şey çok zor gelir. Boş verir, üşenir, erteler. Ruhsal gücü zayıf, teslimiyeti olmayan insan niyet edemez. Peki bir isteğin sadece istek mi yoksa niyet mi olduğunu nasıl anlarım? İse bağlacının olduğu yerde niyet yoktur.
Örneğin:
Erken çıkabilirsem yanına gelirim.
yakından bakalım. Yanıma gelmek için erken çıkmayı göze alamıyor. O zaman erken çıkmak onun için kolaylaşmayacak.
Tarlayı satarsam borcumu öderim diyen insanda borcunu ödemeyi niyete koymamıştır. Kendi kafasının içine sıkışmıştır. Tarlanın satılması dışındaki seçeneklere kapısını kapatmıştır. Niyeti borcunu ödemek değil tarlayı satmaktır. Enerjisini yanlış noktaya odaklanarak harcamıştır. Oysa niyete koyduğunuz her şey kolaylaşır. Allah niyet edenin yanında olur. Siz bütün enerjinizle niyet edin. Nasıl olacak sorusunu da sormayın. Sizin göremediğiniz ama Allahın bildiği başka yollar olabilir. Kapılarınızı kendi elinizle güzelliklere kapatmayın. Niyetinizi bozmayın.
Ne gerek var şimdi! cümlesiyle baş edebilmek için onaylanma ihtiyacımızdan vazgeçmemiz gerekir. Doğruda yapabilirsin yanlışta. Yanlış yapma hakkına sahipsin. Kimse o konuda senden daha iyisini bilmiyor. İnsanları dinleyin, değerlendirmeye alın ama bunlara bağlı olmadığınızı unutmayın.
Onaylanma ihtiyacı hissediyoruz çünkü aldığımız kararların sorumluluğunu almak istemiyoruz. Ama unutmamalıyız ki bizim neye ihtiyacımız olduğunu yine en iyi biz biliriz. Yanlış yapmışsak bile kendi yanlışımızın bedelini öderiz, başkasının değil. Hiç kimse senin yaptıklarını beğenmek zorunda değil. Senin nasıl ve ne şekilde mutlu olduğunu sen biliyorsun. Suçlayacak birileri olmasın hayatında...
Tek bir doğru yoktur, herkes farklı doğrulara sahiptir.
Sınırlarını çizemediği zaman mazeretler üretmeye başlar insan. Unutmamak gerekir ki insanlar sizin yaptıklarınızı gerekli bulamayabilirler, bulmak zorunda da değiller ama sizin bunları yapmaya ihtiyacınız vardır, hakkınız vardır. Bunları başkalarına değil, kendinize söylemelisiniz.
Bir şeyin sınırını çizmek için öncelikle o şeyin var olması gerekir. Bir benlik inşa etmek gerekir. Kendini yeniden inşa etmek için hiçbir zaman geç değildir. Kendini inşa ettikten sonra da kendini koruyacaksın.
Biz başkalarının duygularından sorumlu değiliz. İstemediğimiz durumları açıkça belirtmeliyiz. Alternatifler sunmak bizim sorumluluğumuzda değildir.
Kumarbaz umudunu bırakmak gerekiyor. Zararın neresinden dönersen kardır. Bir şey sizin rızkınız ise o vesileyle veya bu vesileyle Allah onu size verecektir. Yolunuza bir şekilde devam etmelisiniz. Kimseye bel bağlamadan...
Samimiyet, ilişkide haddimizi aşabileceğimiz noktada olmak değil. Laubali olmak ya da sinir bozucu şakaların öteki tarafından tolere edilmesini beklemek ve bunu samimiyete dayanarak yapmak. Sonra can yakan imalarda bulunup “O kadar samimiyetimiz var ama” demek samimiyeti suistimal etmek demek.
“Samimiyetimize dayanarak söylüyorum” diye başlayan cümle duyduğumda biliyorum ki bir sınır ihlali geliyor. Samimiyet gerçekten de çok güçlüdür. O seviyeye ulaşmış ilişki sayısı azdır. Ancak mesele can yakmak olduğunda samimiyetin gücü de ilişkiyi kurtarmaya değmez.