Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Volkan Ertit

Volkan ErtitEndişeli Muhafazakar Çağı yazarı
Yazar
8.2/10
32 Kişi
122
Okunma
26
Beğeni
2.886
Görüntülenme

En Yeni Volkan Ertit Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Volkan Ertit sözleri ve alıntılarını, en yeni Volkan Ertit kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu dünyaya ait olsalar da, dinimsi özellik kazanmış, yani kutsallaştırılmış yapılar da bireylerin inançlarını, gündelik pratiklerini ve tutumlarını etkileyebilmektedir. Bu sebeple, bireylerin dindar olmadıklarını ifade etmeleri ya da kurumsal dinlere bağlı olmamaları onları fiilen seküler hale getirmemektedir. (...) Örneğin fallara ve burçlara inanan ya da dünyevi bir lidere kutsallık atfeden kişinin, tanrı inancı olmasa dahi (ateist), kendisini seküler olarak adlandırması çok mümkün değildir.
Bireyler de toplumlar da, zor zamanlarında doğaüstü güçlere daha çok sığınmaya, yaşam koşulları iyileştikçe doğaüstü güçleri daha az hatırlamaya meyillidir.
Reklam
Sekülerleşmenin 3 önemli sebebi; 1.Bilimsel gelişmeler 2.Endüstriyel Kapitalizm 3.Kentleşme Kırsalda daha sık ‘Kimlerdensin ‘ sorusuyla karşılaşırız. zira kişinin güvenilir olup olmadığı , aynı camiaya ait olunup olunmadığı bilinecek ona göre sınırlar belirlenecek . Onun yerine hangi mesleğe sahip olduğun , tahsil durumu ve tuttuğu takım
Her sekülerleşme sürecinin ardında modernleşme olmayabilir, ama her modernleşme sürecinin sekülerleşmeye sebep olması beklenmektedir (Erit, 2018: 342)
Günümüzde din-bilim arasındaki çatışma tezi, Avrupa tarihinin Aydınlanma dönemine özgüdür...Öncelikle ifade edilmeli ki, din ve Katolik Kilisesi aynı şeyler değildir ve kavram olarak birbirlerinin yerlerine kullanılmamalıdırlar (Erit, 2018: 161)
Böylece 18. yüzyıl Aydınlanma filozoflarının savundukları mekanik dünya görüşü bilimsel gelişmeler hayata nüfuz ettikçe yaygınlık kazanmaya başladı. Dünya, kendi kendine çalışan, dışarıdan bir etkiye ihtiyacı olmayan bir saat konumuna, yaratıcı da onu yarattıktan sonra işleyişe karışmayan "kayıtsız” bir saatçiye dönüştü (Özben, 2015: 219). Yaratıcının dünyayı yarattığı ama ardından emekli olduğu üzerine kurulu olan bu fikir, doğa olaylarının mucizeye yer vermeden açıklanması ve makineleşmenin getirdiği bir sonuç idi (Perry vd., 1989: 385; aktaran Erit, 2018: 138-139).
Reklam
Aydınlanma düşünürleri ve filozofları, bilim güçlendikçe dinin güç kaybedeceğini ve sonunda dinin tamamen yok olacağını iddia etmekteydiler. Dine ve din adamlarına karşı düşmanlık, Aydınlanma Çağı’nda neredeyse entelektüel olabilmenin ön koşulu hâline gelmişti. Tek tanrılı dinlerin peygamberleri şarlatanlar olarak adlandırılmakta, din inancının altında -ateist bir söylem olan- korkunun yattığı ifade edilmekteydi (Redwood, 1976: 34). Rasyonel düşüncenin ve bilimsel bilginin, daha önce dine ait tüm alanları işgal edebileceğine inanan Aydınlanmacılara daha sonra sosyolojinin kurucu babaları eklendi. Aydınlanma Çağı’nın sıfır toplamlı bilim ve din yaklaşımı, 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılda Saint-Simon (1760-1825) ve Auguste Comte (1798­-1857) gibi sosyolojinin kurucuları tarafından sosyolojiye taşındı (Erit, 2018: 130)
Söz konusu Avrupa ve Avrupa kökenli toplumlar ise, birbirinden bağımsız olmayan, farklı zamanlarda ortaya çıkmış olsalar da birbirlerinin ortaya çıkmasında tetikleyici rolleri olan şu yedi dinamik üzerinde durulması yanlış olmayacaktır: 15. yüzyılın Rönesansı (Coates, White & Schapiro, 1966: 3), 16. yüzyılın Protestan Reformu (Casanova, 1994: 21), 16. ve 17. yüzyıllarda ortaya çıkan mutlak monarşiler (Maland, 1986: 18-20), 17. yüzyılın Bilimsel Devrimi (Perry vd., 1989: 251), 18. yüzyılın Aydınlanma Çağı (Eze, 2002), 18. ve 19. yüzyılların Sanayi Devrimi ile endüstriyel kapitalizmi ve yine 19. yüzyılın kentleşmesi (Wilson, 1976). Bu tarihsel gelişmelerin Avrupa’da neden olduğu büyük değişime modernleşme denmektedir (Erit, 2018: 118)
“Modern” kelimesi tarih boyunca “yeni” olanı, “modernleşme” ise bir kopma durumunu, “eski”den “yeni”ye geçiş sürecini yansıtmıştır. Modern kelimesinin kökeni, “son zamanlar, tam şimdi” anlamına gelen mododan türemiş bir Latince kelime olan modernustur. İlk defa 5. yüzyılda Hıristiyan dünyasının Romalı ve Pagan geçmişinden farkını vurgulamak için kullanılan kavram (Kumar'dan akt. Uzdu, 2016: 18), günümüzde ise feodal-geleneksel toplumdan kopuş mahiyetinde kullanılmaktadır. Kavram iki farklı zamana (geleneksel/modern) dair bir ayrımın ifadesidir (Erit, 2018: 112-113).
Sekülerleşme teorisini “modernleşme ile dinin yok olması” şeklinde kodlayan Stark, Innaccone, Hadden, Bell, Berger (son dönemleri), Davie vb. sosyal bilimciler, sosyolojinin kurucu figürlerinin fikirlerini de, sekülerleşme teorisi olarak kabul ettiler. Örneğin Saint Simon (1956: 320-21), dinin ve din adamlarının yakın gelecekte kaçınılmaz olarak ve bir daha onlara ihtiyaç kalmayacak şekilde bilime, bilim insanlarına ve sanatçılara boyun eğeceklerini iddia etmiş, Comte (1998: 41) da dinin bilimsel gelişmeler ile birlikte tamamen yok olacağını ileri sürmüştü.... Ancak belirtilmelidir ki, sekülerleşme teorisi sosyolojinin kurucu figürleri de referans alınarak “modernleşme ile birlikte dinin yok olması” şeklinde formülize edilirse, teoriyi çürütmek için boylamsal çalışmalara veya yüksek rakamlı katılımcılar ile gerçekleştirilecek nitel ve nicel akademik çalışmalara gerek kalmayabilir. Hatta sekülerleşme üzerine bu saatten sonra yazmak da anlamlı olmayabilir. Modern dünyada dindar insanlar varlıklarını sürdürmektedirler ve yakın gelecekte “olmayacaklarına” dair bir ipucu yoktur. (Erit, 2018: 108).
Reklam
Sekülerleşme kavramının kökü Antik Roma'da kullanılan ''saeculum'' kelimesine kadar uzanmaktadır. Öncelikle Antik Roma’da ve erken dönem Hıristiyan dünyasında "uzun zaman dilimi”, "çağ” ya da "yüzyıl” anlamlarında kullanılmıştır (Bremmer, 2008: 432; aktaran Erit, 2018: 99). ''... ve siécle
Laiklik: Yunanca "halktan biri” anlamına gelen ''laıkos'' ve Latince "din işleri ile ilgisi olmayan” kişi anlamındaki ''laicus'' kelimelerinden türeyen, dilimize ise Fransızca ''laicite'' kelimesinden geçen laiklik kavramı, geniş anlamı ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devletin kontrolünde olan eğitim, sağlık, güvenlik, hukuk, ekonomi gibi alanlarda herhangi bir doğaüstü öğretinin (dinî grubun, mezhebin, tarikatın vb.) söz sahibi olmaması, devletin dış ve iç politika için alınan kararlarda belli bir inanç grubunun çıkarlarını gözetmemesi, hiç kimsenin bağlı olduğu doğaüstü inançtan dolayı devlet kadrolarından uzaklaştırılmaması ya da bürokraside yükseltilmemesi, yani kısacası devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması demektir (Erit, 2018: 79). Laiklik, söz konusu devlet işleri olduğunda doğaüstü alanın (özellikle dinin) referans noktası olarak kabul edilmemesi, "devletin dine karşı nötrleşmesidir (Dellaloğlu, 2019; aktaran, Erit, 2018: 80).
Sekülerleşme, belli bir toplumda belli bir zaman dilimi içerisinde doğaüstü alanın, yani dinin, dinîmsi yapıların, halk inançlarının ve diğer tüm doğaüstü öğretilerin bireysel ve toplumsal düzeydeki prestijlerinin ve gündelik yaşamı şekillendirme güçlerinin azalması demektir (Erit, 2018: 47)
105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.