Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdu'l-Bari En-Nedvi

Abdu'l-Bari En-NedviKitap ve Sünnetin Ruhuna Göre Tasavvuf ve Hayat yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
7
Okunma
1
Beğeni
885
Görüntülenme

Abdu'l-Bari En-Nedvi Gönderileri

Abdu'l-Bari En-Nedvi kitaplarını, Abdu'l-Bari En-Nedvi sözleri ve alıntılarını, Abdu'l-Bari En-Nedvi yazarlarını, Abdu'l-Bari En-Nedvi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Zahiri ve Bâtıni İlim
"O halde dini ilimlerin görünürde olan zâhir kısmı, amellerin dış cephesiyle, onların şekli hükümleriyle veya zâhiri güzelleştirmek ve bezemekle ilgilenir. İlm-i tasavvuf veya bâtınî olan dini ilimler ise, görünmeyen dünyamızın, yani iç yaşayışımızın ıslahı ve faziletlerle bezenmesiyle ilgilenir."
Halbuki çok defa çirkin sözler ve fuzûlî konuşmalar, sahibini —nasibinden mahrum eder, aynı zamanda kalbindeki envâr-ı kudsiyeden çok şeyler kaybettirir
Reklam
Söfiyyenin ihtiyar ettiği meşgalelerin hepsi, ancak kalbi ıslah ve aklı bir maksat etrafında toplamak içindir. Yoksa arzu­lanan matlub ve gaye değildir.
Sayfa 71
İmam-ı Azam Ebu Hanîfe : Yemeğimin hepsinin namaz olması, namazı­mın hepsinin yemek olmasından daha hayırlıdır.
Sayfa 71
Hadis-i Şerif
İnsan açlıktan kıvranırken namaz vakti gelir, yemek de hazır olursa o adam yemeği namaz­dan önce yesin. Bundaki sır şudur: o adam yemek yemeden evvel namaz kılarsa, zihin dağınıklığıyla kalbindeki vesvese ile, aklım başına almadan namaz kılmış olur. Bu da tam bir edâ sayılmaz. Fakat o zat, bil'akis bunun hepsini yerli yerine getirir, itmi'nanla, ihlâsla, herşeyden sıyrılmış ve alâkasını kes­miş olarak namazını kılarsa elbette mükemmel olur.
Sayfa 71
Yine bilmelidirler ki, katıksız hâlis îman mânâsına gelen tasavvuf ruhlarının derinliğine nüfuz edip iyice yerleşmedikçe, dinde küçük bir hisseden başka bir nasibleri yoktur.
Sayfa 61
Reklam
Ma'mur olamaz binası bir milletin, Harab oldukça ahlâkı, cemiyetin!..
Sayfa 61
Yine dînî ilimler için fakülte ve öğretim yuvalarının kapıları ardına kadar açılır, öğrenciler derse baş­lar, türlü ilim dalında ihtisas sahibi olurlar, asırların kültür mirası , yılların semeresi olan bu ilim ve ihti­sası, bakarsınız maddî menfaatlara vasıta kılıvermişlerdir. Ortada ne ihlâs kalmış ne amel. Hepsi suyunu çekmiştir. Vaktâ ki şekil değişiyor, vaziyet çirkinleşiyor; öyleyse mânânın bekası ne oldu? O mâ­nâ ki öz cevherdi, halbuki!..
Sayfa 54
İnsanların anlayışta ha­tâya düştükleri ve'künhünü kavrayamadıkları bir şey varsa o da ibadetlerin suretleri ve dış görünüş­leridir. Bu şekil ve suretleri onlar ibâdetin ta kendi­si sayıyorlar ve öyle telâkki ediyorlar. Bu ibadetler ise, ibadetin ruhunu anlamayanların yanında, içine nüfuz edilmeyen kıyam, rükû ve sücûd gibi kupkuru bir takım hareketlerdir.
Sayfa 52
Hiç şübhe yoktur ki amel ve ibadetlerimiz, her ayıp ve eksiklikten beri olmadıkça, sıhhat ve güzel­lik bakımından yükseklere ulaşamaz, irtifa kazana­maz.
Sayfa 52
Reklam
Bundan hâsıl olan netice şudur ki: Din ancak; Rabb Sübhânehû ve Teâlâ’nın rızâsını kazanmak ve uhrevî felaha ulaşmak için bir gayret, bir cehttir. Madem ki zahir ve bâtın Allah (C.C.) ın san'at-ı bedîası olan şu kâinatın her zerresi, Rabbini, zuhur ve gizlilik gibi iki cihetten veya başka bir deyişle cismî yönden ve kalbî cihetten izhar etmektedir. O halde dînî ilimlerin görünürde olan zahir kısmı, amel­lerin dış cephesiyle, onların şeklî hükümleriyle veya zahiri güzelleştirmek ve bezemekle ilgilenir. îlm-i Ta­savvuf veya bâtını olan dînî ilimler ise, görünmeyen dünyamızın, yani iç yaşayışımızın ıslâhı ve fazilet­lerle bezenmesiyle ilgilenir.
Sayfa 51
Şunlar, şu dünya adamları, kendi işlerine öyle bir dalış dalmışlar ki, taaâ uzaklardan duyulan ezân-ı Muhammedinin ulvî sesini, melekût âlemine yükselen Rabbani da'vetini dahi duymazlar. Bu, dünyaya dal­ma kendilerini bırakmıyor ki duysunlar.
Sayfa 42
Vücûd ikliminin merkezi durumunda olan insan kal­bi, bütün hassasiyetiyle bir şeye karşı yönelir, dik­katini o şey üzerine toplarsa ona üstün gelir. Kendine hizmet için bütün a'zâları kul-köle yapar: Göz onun için görmeye başlar, kulak onun için işitir, el onun arzu ettiği şeylere uzanır, ayak onun dilediği semte yürümek ister. Bu a'zâların yöneldiği şey is­ter hayır olsun, ister şer... Bu belli uzuvları, o işleri yapmaya sevkeden âmil, ancak ve ancak kalbin duy­duğu arzu ve istektir.
Sayfa 41
Tasavvuf ve tarikat için bu gerçekleri bildiğimiz zaman, onda din ve şeriata muhalif bir husus bulmak şöyle dursun; bil'akis tasavvufu kendi yaşayışı için bir düstûr edinmeksizin herhangi bir müslümanın gerçek mü'min (İnsân-ı Kâmil) derecesine ulaşması­nın muhal olduğunu anlarız.
Sayfa 37
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.