Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdullah Çakmak

Abdullah ÇakmakKudüs yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
1
Okunma
0
Beğeni
196
Görüntülenme

Abdullah Çakmak Sözleri ve Alıntıları

Abdullah Çakmak sözleri ve alıntılarını, Abdullah Çakmak kitap alıntılarını, Abdullah Çakmak en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
ABD'nin desteğini her zaman arkasında hisseden İsrail Devleti, bugun de (2023 yılı sahip olduğu savaş teknolojisinin kendisine sağlandığı avantajla Filistin'deki Müslumanlara orantısız güç kullanmaya devam etmektedir. Böylelikle zaten eski Kudüs'e sıkışıp kalan Müslümanların buradaki özgürluklerini de kısıtlamakta ve zaman zaman Mescid-i Aksa'ya yaptıkları baskınlarla zulümlerini gövde gösterisi vaparcasına tüm dünyaya izlettirmektedirler. Bu zulümler karşısında Müslüman olsun olmasın birçok devlet, kınama yayımlamaktan ileri gidememektedir. Halihazırda Yahudilerin Filistin'deki Müslümanlara yönelik zulümlerine karşı en büyük tepkiyi ise hem devlet makamları hem de halkın katılımıyla Türkiye göstermektedir. Türkiye'den Kudus'e yapılan ziyaretler bu kutsal beldenin ve burada yaşayanların sahipsiz olmadıklarını göstermek bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu bilinçle hareket ederek Kudüs'e giden Türkler, İsrail Devleti'nin havaalanından başlayarak kutsal mekânların girişlerine kadar kendilerine yaşattıkları tüm zorluklara rağmen Kudüs ziyaretlerine aralıksız devam etmektedirler
Sayfa 122Kitabı okudu
Kudus'te yaşayan yerli Musluman halk Araplardan oluşmaktadır. Bunun yanı sıra dünyanın farklı bölgelerinden gelerek bu kutsal beldeye yerleşen Müslümanlar da bulunmaktadır. Mescid-i Aksa'nın guneybatısında yer alan Megåribe Mahallesi bunun en bariz örneğini oluşturmaktadır. Selähaddin Eyyübi zamanında kurulan bu mahallenin sakinlerini Kuzey Afrika'dan gelen Muslumanlar oluşturmaktaydı. Bunun yanı sıra Kudus'te ilmi ve tasavvufi hayatın canlılığı dışarıdan birçok Muslumanı bu kutsal beldeye çekmekteydi. Kahire ve Şam gibi çevre şehirlerdeki medreselerde okuma imkanı bulamayanlar Kudus'teki medreseleri tercih etmekteydi. Orta Asya ve Hint alt kıtasından gelen Muslümanların ikamet ettiği mekânlar ise Afgan Tekkesi, Hint Tekkesi Özbek Tekkesi gibi kendi isimleriyle anılmaktaydı. Bu durum aynı zamanda farklı mezheplerden olan müslümanların kudus'te bir arada yaşamaları anlamına gelmektedir
Reklam
Kudüs'te bir asra yakın durma noktasına gelen ilmi hayat, Selahaddin Eyyübi'nin 1187 senesinde şehri yeniden fethemesiyle tekrar canlandı. Selahaddin Eyyübi ilk olarak şehrin doğu surları üzerinde bulunan Babu'l-Esbat yakınındaki Saint Anna Kilisesi olarak bilinen yapıyı satın alarak 1192 senesinde medreseye çevirdi. Kendi adıma nispetle Salahiyye Medresesi olarak meşhur olan bu ilim yuvasını Şafiilere tahsis etti. Selahaddin Eyyübi tarafından Kudus'ün başkadılığına getirilen İbn Şeddad (632/1234) aynı zamanda Salâhiyye Medresesi'nin de ilk müderrisi oldu. İbn Şeddad'dan sonra Mecdüddin b. Cehbel (596/1200), Fahreddin b. Asakir (620/1223), İbnü's-Salah eş-Şchrezúri 643/1245) ve İzzeddín b. Abdüsselâm (660/1262) gibi ålimler medresenin müderrisliğini yürüttüler. Salâhiyye Medresesi'nin yanı sıra Eyyübiler döneminde Efdaliyye, Meymuniyye, Nahviyye, Nasıriyye, Bedriyye, Muazzamiyye, Emcediyye ve İzziyye medreseleri açıldı.
Altı Gün Savaşı olarak da bilinen 1967 Arap-İsrail Savaşı ise İsrail'in Mısır, Ürdün ve Suriye'ye karşı hava saldırılarıyla başladı. İsrail bu savaş sonunda Gazze'yi, Doğu Kudüs'ü, Sina yarımadasını, Golan tepelerini ve Batı Şeria'yı ele geçirdi. Böylelikle İsrail, ilk savaşın ardından elde ettiği toprakları üç kat daha büyüttü. Bu yenilgiyle birlikte Araplar artık İsrail Devleti'nin bölgedeki hakimiyetini kabullenmek durumda kaldılar. İsrail Devleti'ni bölgeden çıkaramayacaklarını anladıklarında bu defa 1967 savaşından önce sahip oldukları toprakları geri alma mücadelesi vermeye başladılar. Filistin'de verilen mücadelenin başında Filistin Kurtuluş Örgütü ile el-Fetih bulunmaktaydı. el-Fetih'in kurucusu Yasir Arafat, 1967 Temmuz'unda Nablus'ta kurduğu karargahtan İsrail hedeflerine yonelik sabotajlar duzenledi. İsrail birliklerine karşı verilen bu mücadeleler yeterli olmayınca el-Fetih ve Filistin Kurtuluş Orgutu 1969'da birleşerek beraber hareket etmeye karar verdi. Ancak İsrail ele geçirdiği toprakları geri vermemekte ısrarcıydı ve bunu her defasında dile getirmekteydi
Sayfa 118Kitabı okudu
Diğer taraftan 1987 senesinde Batı Şeria ve Gazze'de İsrail birliklerine karşı silah olarak yalnızca taşın kullanıldığı intifada hareketi başlatıldı. 1988 yılında ise Yasir Arafat bağımsız Filistin Devleti'nin kurulduğunu deklare etti. Bu sırada ABD arabuluculuğundaki barış görüşmelerine sıcak bakan İsrail ile 1990'lı yıllarda Madrid, Oslo, Washington ve Camp David gibi birçok görüşme yapıldı. Fakat bu görüşmelerin hiçbirinden olumlu sonuç alınamadığı gibi Filistinlilerin egemenlik hakları daha çok çıkmaza girerek intifada hareketi daha da şiddetlendi
Sayfa 120Kitabı okudu
Nihayetinde 28 Eylül 1995 tarihinde Yasir Arafat ve İzak Rabin Washington'da bir araya gelerek Batı Şeria'mın da Padin Oerk Yönetimi'ne devri hususunda anlaştılar. Ancak Beyaz Saray'da yapılan imza törenine Hamas ve Islam Chad orgunleri karşı çıkarak Batı Şeria'da genel grev ilan ettiler.Israil ise Hamas ve el-Fetih
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Kudüs'teki Müslümanların dinî kimlikleri bakımından en fazla dikkat çeken zümre seyyid ve şeriflerdir. Hz. Muhammed'in (s) kızı Hz. Fatıma (ra) ile damadı Hz. Ali'den (ra) dünyaya gelen torunlarıyla onların soyundan gelenleri nitelemek için kullanılan seyyid ve şerif kavramlarından Kudüs'te yaşayanlar için daha çok seyyid unvanı kullanılmaktadır. Seyyid olanlarım büyük çoğunluğunun ise aynı zamanda Hüseyní unvanını da kullandıkları görülmektedir ki bu durum onların Hz. Hüseyin'in nesebinden geldiklerini ortaya koymaktadır. Kudüs Müslümanlarının şerif unvanını kullanmamalarının sebebine gelince bu husus, bu dönemde Mekke emirlerinin şerif unvanı kullanmalarından dolayı herhangi bir karışıklığa neden olmaması ve Mekke emirlerine gösterilen hürmetle alakalıdır. Kudüs'te seyyid ailelerinin diğer Osmanlı beldelerine nazaran oldukça fazla olması burada onların nesep bilgilerini tutmakla görevli birinin bulunmasını da gerekli kılmıştır. İstanbul'daki nakibüleşrafa bağlı Kudüs nakibuleşraf kaymakami bu görevi üstlenmesinin yanı sıra seyyid oldukları sabit olan kişilerin herhangi bir hususta davalarını görmekle de yetkiliydi
Osmanlı Devleti 1517'de Kudüs'ü Memlüklerden ilhak ettiğinde büyük çoğunluğu Mescid-i Aksa ve etrafinda bulunan yaklaşık 50 medrese bulunmaktaydı. 16. yüzyılda Osmanlı ülkesinin birçok şehrini gezen meşhur seyyah Evliya Çelebi, Kudus'teki medrese sayısının 360a ulaştığını zikreder. Ancak Evliya Çelebi'nin boyle astronomik bir rakam zikretmesi bu sayıya hem zaviyeleri hem de irili ufaklı butun ilim meclislerini dahil etmesiyle ilgili olmalıdır. Zira Kudus'te 11. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar toplam 70 medrese inşa edildi. 17. yüzyılın sonunda ise medrese sayisi 54'e duşerek bunlardan yalnızca 44'ü eğitim vermekteydi
Eyyûbîler tarafından Kudüs'te Hanefilere tahsis edilen üç medreseden ikisi Dımaşk Valisi Melik Muazzam İsa (624/1227), biri ise onun üvey kardeşi Melik Emced Hasan tarafından inşa edildi. Melik Muazzam İsa, Dımaşk'ta bulunduğu sırada Hanefi fikhını öğrendi ve nahiv ilmine duyduğu ilgi sayesinde birçok âlimden ders aldı. Kendisini nahiv ve edebiyat alanlarında yetiştirip bu alanlara ait telif eserler kaleme aldı. Kudüs'te kurduğu Nahviyye Medresesi onun nahiv ilmine olan ilgisini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Melik Muazzam İsa, inşa ettiği 25 talebe kapasiteli bu medrese için vakfiyesinde hem talebelerin hem de nahiv dersi okutacak muderrisin Haneli mezhebinden olmasını şart kostu Kudüs'te 1209 senesinde inşa ederek Hanefilere tahsis ettiği diğer medrese ise kendi adına nispetle Muazzamiye Medresesi olarak kurulmasına rağmen Hanefilerin Kudus'teki ilmi faaliyetlerinde önemli bir yer tutması yönüyle Hanefiyye Medresesi olarak da bilinmektedir. Bu dönemde Hanefilere tahsis edilen üçüncü medrese ise kurucusu Melik Emced Hasan'a nispetle Emcediyye Medresesi olarak tanınmaktadır.
Fatumiler dönemine kadar şehirdeki ilmi faaliyetler Aksa Camii ve Kubbetü's-sahre başta olmak üzere darülhadis, darülkurra, ribat ve zaviyelerde yürütülmekteydi. Selçuklular döneminde ise Kudüs'te ilk olarak inşa edilen medreseler sayesinde ilmi faaliyetler için müstakil yapılar meydana getirildi. Bu medreselerin ilk ikisi Şafiilere tahsis edilen Nasıriyye Medresesi ile Hanefilere tahsis edilen Ebû Ukbe Medresesi'dir. Kaleme aldıkları eserlerle İslâm dünyasında tanınan birçok büyük âlim, bu medreselerde oluşturdukları ders halkaları ve yetiştirdikleri talebeler sayesinde şehirdeki ilmi çalışmalara önemli katkılar sağladılar. Bunlar arasında İhyâu ulûmi'd-din adlı eserinin bir bölümü olan er-Risaletü'l-kudsiyye'yi Ku- düs'te kaleme alan büyük İslâm düşünürü İmam Gazzáli (505/1111), Endülüslü Maliki fıkıh âlimlerinden Ebû Bekr Muhammed et-Turtuşi (ö. 520/1126) ile Ebû Bekir İbnü'l-Arabi (543/1148) ve Hanbeli fakihlerinden Ebü'l-Fe- rec eş-Şîrâzi'yi (486/1094) zikretmek mümkündür.
29 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.