Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdullah Turhal

Abdullah TurhalDeliler : Osmanlı'nın Muhteşem Süvarileri yazarı
Yazar
Çevirmen
9.0/10
7 Kişi
21
Okunma
2
Beğeni
675
Görüntülenme

Abdullah Turhal Gönderileri

Abdullah Turhal kitaplarını, Abdullah Turhal sözleri ve alıntılarını, Abdullah Turhal yazarlarını, Abdullah Turhal yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
... öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı.
Deliler..
Deliler öylesine cesur hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı. YouTube Kanalı Açılmıştır. Arama Motoruna TARİHCİKALEM Yazıp Abone Olursanıž Çok Sevinirim. Sağlıcakla Kalın Allah'a Emanetsiniz..)
Sayfa 25 - Doğan Kitap
Reklam
Öylesine korkutucu hareket ederlerdi ki insanlar gölgelerinin dahi ölümcül olduğuna inanmışlardı...
224 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Sayfa 195’te bulunan Bitirirken başlığında belirtildiği üzere: gençlerin tarih üzerine ilgisini çekmek, tarih öğrenme becerisi kazandırmak üzerine yazılmış bir kitaptır. Bu amaçlarla örtüşecek şekilde, kitabın devamında resimlere, maketlere ve oyunlara da ayrıntılı bir biçimde yer verilmiştir. Bilgi kirliliği sebebiyle zaman zaman karıştırılan Akıncı birliği ile de karşılaştırılması yapılan Deliler; kıyafetleri, törenleri, konu edilen kaynaklar ve daha birçok bakımdan detaylıca ele alınmıştır. Osmanlı tarihini öğrenmek için elzem olmadığı gibi, ilgilisi için güzel bir kitap olduğunu düşünüyorum. Hatta bu denli az okunmuş olması biraz üzdü beni. Delileri tasvir eden resimler bayağı ilgi çekiciydi, hiç sıkılmadan uzun uzun inceledim. Elimde böyle bir kaynak olduğu için mutluyum. Tarih bilgim pek tabii engin değil, bunun yanında Deliler’in birçok yönüyle ele alınması beni tatmin etti. Okullar açık olsaydı da tarih hocama danışma şansım olsaydı keşke. Şimdilik benim yorumuma kaldınız maalesef, üzgünüm.
Deliler : Osmanlı'nın Muhteşem Süvarileri
Deliler : Osmanlı'nın Muhteşem SüvarileriAbdullah Turhal · Doğan Kitap · 201120 okunma
Komuta
“Osmanlı ordusunda mutlak bir disiplin vardı. Tüm askerler, görevlerini ve nereden emir alacaklarını açık ve net bir şekilde bilirlerdi. Eğer sefere katıldıysa, orduyu sultan, sefere katılmadıysa, serdar-ı ekrem denilen vezir idare ederdi. Savaşın gelişimi esnasında tüm emirler tepeden en aşağıya süratle geçerdi. Dönemin pek çok toplama Avrupa ordusunda yaşanan emirlerin birimler arasında anlaşılamaması veya iletilememesi veya komutanın kimde olduğu gibi savaşta bir orduyu hareketsiz bırakabilecek büyük sorunlar Osmanlı ordusunda yaşanmazdı. Sultan veya serdar-ı ekrem emirleri verir ve emirler o anda tüm alt birimlere aktarılır ve uygulanırdı; bu esas, Osmanlı tarafında savaşan yabancı birimler için de geçerliydi.”
Sayfa 207Kitabı okudu
Turan Taktiği
“Osmanlı sultanı ve ordu komutanları, düşmanı sürekli takip eder, düşmanla daha önce karşılaşmış tecrübeli akıncı beylerinin ve komutanların fikirlerine başvurarak düşmanın taktiğini anlamaya çalışırlardı. Bu bilgi ve tecrübeden faydalanarak muharebe meydanında orduya harp düzeni aldırırlardı. Osmanlı, düşmanını meydan muharebesinde imha edip sonuca ulaşmayı hedeflerdi. Bunu gerçekleştirmek için ustaca manevralarla düşmanı geniş bir alana yönlendirilip, arazinin topografisinden de faydalanarak kapana almaya çalışılırdı. Bu dönemde söz konusu taktik pek çok kez amacına ulaşmıştır.”
Sayfa 207Kitabı okudu
Reklam
Lojistik Destek
“Osmanlı ordusu, büyük yükle hareket ederdi. Taşıma için deve, öküz gibi büyük hayvanların çektiği arabalar kullanılırdı. Ordu, kendi kendine yeter bir halde ilerlerdi. Sefer esnasında geçilen kasabalar, köyler, tarlalar talan edilmez, o yörede yaşayan halkın malı zorla alınmaz ve huzurları kaçırılmazdı. Eğer bir asker bir mal veya hizmet alacaksa pazarlık yapar ve ücretini peşin olarak ödeyerek bunu alırdı. Ordunun oldukça önünde ilerleyen akıncılar, ordunun seferin ileriki aşamalarında faydalanacağı değerli bölgeleri ve kaynakları tespit ederek koruma altına alırlardı.”
Sayfa 206Kitabı okudu
Sefer Kararının Alınması
“Osmanlılar sefere devamlı ilkbaharda başlarlardı. İlkbahardan önce imparatorluğun her yanına haberler gönderilir ve ilkbaharda ordu sefere çıkmaya hazır hale gelirdi. İki sefere aynı anda başlanmaz, kısa savaşlar yaparak özellikle büyük meydan muharebeleriyle kesin netice alarak sonbaharda ordunun istirahate çekilmesine çalışılırdı. Asıl ordu asla bölünmezdi. Uygun arazi tercih edilerek ordudaki tüm unsurların etkili biçimde muharebe meydanında harp düzeni almasına dikkat edilirdi.”
Sayfa 205Kitabı okudu
Çaresizlikten doğan tabor savaş taktiği ve Osmanlı’ya adaptesi,
“...Bu uzun süren savaşlarda birbirleriyle karşılaşan farklı kültürler, birbirlerini her alanda etkiledi. Askeri alanlarda bu etkileşim oldukça kuvvetli oldu. Örneğin, bizim Yanko ya da Hünyadi Yanoş dediğimiz, Macar kral naibi ve savaşçısı Hunyadi János tarafından başarıyla uygulanan ‘tabor’ adı verilen, ateşli silahlarla donatılmış korunaklı at arabaları kullanılması taktiği, Osmanlı ordusunu ilk önce şaşırtmıştı. Varna Savaşı öncesi, Hünyadi Yanoş’un Osmanlı karşısında kazandığı zaferlerde bu taktiğin büyük payı vardı. Bu savaş yöntemi, ağır şövalyelere karşı, elinde sadece askerlikle alakası olmayan köylüler bulunan Bohemyalı Husçu komutan Jan Zizka tarafından bulunmuştu. (...) İlk şaşkınlığı üzerinden atan Osmanlı, çok kısa süre içinde bu taktiği benimsedi ve kendine uygun bir halde kullanmaya başladı. Osmanlı ordusu da artık piyadeleri top arabalarının ortasına alarak, yani tabur cengi taktiğini uygulayarak savaşıyordu. Birbirlerine zincirle bağlanan toplar veya arabaların arkasında etkili ateşli silahlarıyla bekleyen Osmanlı piyadesi böylece düşman süvari saldırılarına aldırmadan ölümcül bir ateş üstünlüğü kazanarak düşmana önemli kayıplar verdiriyordu.” (s58-59)
“Deliler artık Osmanlı ordusuna büyük yararlılıklar gösteren, imrenilecek bir süvari birliği olmaktan çıkmaya başlamıştı. Çeşitli dönemlerde düzen getirmek için yapılan hamleler de fayda etmedi, ocak nizamındaki bozulma artarak devam etti. Fakat bu kötü dönemde bile ocağa kabul edilme kıstasları pek değişmemiş, güçlü bir fiziki yapıya sahip cesur kişiler seçilmeye devam edilmişti.” (s56)
Reklam
Deli Ocağı’nda kaçınılmaz bozulmalar,
“Zamanla, Osmanlı’nın diğer tüm kurumlarında olduğu gibi askeri teşkilatında da bozulmalar, disiplin dışı uygulamalar yaygınlaştı. Deli Ocağı da bundan nasibini aldı ve XVII. yüzyıldan itibaren Deli Ocağı’nda bozulmalar görülmeye başlandı. Maiyetinde bulundukları vezir gözden düşüp azledildiğinde veya öldüğünde deliler başıboş kalmaya başladı ki buna ‘kapısız’ kalmak denirdi. Bir başka vezirin maiyetine girene değin çevrede gezen deliler, kendilerini ve hayvanlarını bedavaya besletmeye çalışırlardı. İhtiyaçlarından fazla yiyecek alırlar ve karşılaştıkları insanları soyarlardı. Kapısız kalan delibaşıların bayrağı altında bu devirlerde artık işe yaramaz haydutlar, ‘haşarat ve ayak takımı’ toplanmaya başlamıştı. Delibaşıyla beraber dolaşan bu gruplar köyden köye gezerek halka akla ermeyecek zulüm ve eziyet ediyorlardı. Bu durumu sona erdirmek, halkı bu illetten kurtarmak için de vezirler bunları tekrar yanlarına almaya ve maaş vermeye mecbur kaldılar.” (s56)
Sultan merhamet etmiş (!)
“(...) Bu minyatürde, deliler vücutlarının çeşitli yerlerine, kollarına ve kafalarına, bıçak, kılıç ve hatta o meşhur uzun mızraklarını sokarken görülür. Bazı delilerin tek koluna üç bıçak sapladığı, bazılarının kafasının her iki yanına iki kılıç sapladığı bu korkunç gösteri, izleyenleri dehşete düşürmüştür. Bunun kadar korkunç bir gravürde ise delilerin vücutlarına onun üzerinde bıçak, ok, balta, bozdoğan ve hatta kostaniçe sapladıkları görülür. 1582’deki gösterilerde bazı delilerin kan kaybından hayatlarını kaybettikleri aktarılmıştır. Bunun üzerine sultan, delilerin bu tarz gösteriler yapmalarını yasaklamıştır.” (s55)
Sadakat gösterisine de bakın!
“Ocağa kabul edilirken, cenkte, muharebe meydanında defalarca cesaretlerini ve Osmanlı sultanına sadakatlerini ispatlamış olan deliler, bunu savaş dışında, sadece gösteri amaçlı olarak sergilemekten de çekinmiyorlardı. Bu tarz bir gösterinin bilinen en önemli örneği 1582 tarihinde yaşanmıştır. Sultan III. Murad’ın oğullarının sünnet şenliklerinde, bir grup deli, sultanın önünde hem binicilik maharetlerini sergilemiş hem de daha sonra çıplak bedenlerine sapladıkları çeşitli kesici aletlerle, dayanılmaz acılara dayanabildiklerini ve ordu-yı hümayunun başkomutanına, devletin tek sahibine olan ölümüne sadakatlerini göstermişlerdir.” (s52)
Deliler Rus piyadelerine karşı,
“ (...) Diğer bir muharebede, delilerin beklemeye tahammül edemeyerek, savunmada bekleyen kendilerinden üstün Rus kuvvetleri üzerine ‘Allah Allah’ nidalarıyla saldırmaları ve Rusların düzenini bozmaları anlatılır. Slade burada delilerin iki saat boyunca Ruslara yaşattıklarını can pazarı olarak adlandırırken, kendilerinin de spor yapar gibi rahat savaştıklarını ve Ruslarla dalga geçtikleri notunu düşmüştür. İlginç olan, Osmanlı ordusunun geri kalan kısmının muharebeye katılmayıp, delilerin bu gösterisini izleyerek sevince kapılmasının anlatılmasıdır. Slade, burada bir mukayese yapma zorunluluğu hissederek, Avrupa’da o sıralar efsanevi bir üne sahip Rus piyadelerine üst üste bu kadar darbe indirebilen deli süvarilerinin ya Avrupa süvarilerinden üstün olduğunu ya da Rus piyadesinin abartıldığı kadar da üstün olmadığını sorgulamıştır.” (s51)
“Şamanizmden aktarılan ve İslamiyet’in kabulünden sonra da pek çok olayda ve hikâyede anlatılan, bir hayvanın kılığına (donuna) girme, kartal gibi giyinerek onun gibi kutsal, yiğit ve kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemediği usta bir avcı, savaşçı gibi olabilmeyi ummak delilerin neden böyle giyindiği konusunda tatmin edici bir açıklamadır. Delilerin kalkanlarında görülen tırnak, pençe ve kartal kanat-tüy motiflerinin de şaman davulu üzerine çizilen benzer motiflerden, yani şaman geleneğinden kaynaklandığını kuvvetle düşündürüyor.” (s42-43)
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.