Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdulvahhab el-Efendi

Abdulvahhab el-EfendiNasıl Bir Devlet yazarı
Yazar
0.0/10
0 Kişi
5
Okunma
0
Beğeni
440
Görüntülenme

Abdulvahhab el-Efendi Gönderileri

Abdulvahhab el-Efendi kitaplarını, Abdulvahhab el-Efendi sözleri ve alıntılarını, Abdulvahhab el-Efendi yazarlarını, Abdulvahhab el-Efendi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İslam Devleti, bugünün ulus devletleri gibi, vatandaşları için sağlıksız konforlar ve maddi nimetler için sonu gelmez bir uğraşıya giremez. Böyle gözü doymaz bir kara çukur olmak yerine, İslam Devleti ışığını dışarı yansıtmalı ve bir ikram felsefesi geliştirmelidir."
Sayfa 115Kitabı okudu
"İslam devletinin bir demokrasi olamayacağı, zira demokrasinin halkın iradesini, şeriat dahil her türlü hukukun üzerine çıkarma anlamına geldiğini öne süren aşırı titiz teorisyenlerin iddiaları mesnetsizdir. Şayet bir İslam toplumu şeriatı reddederse, zaten o toplum tanım gereği İslami değildir ve bu yazarların tezleri böyle bir toplum için geçerli olamaz. Ancak geçmişte olduğu gibi, İslam toplumunda bir takım başka ihtilafların çıkması kaçınılmazdır. Demokrasi, bu ihtilafların üzerinde anlaşılan, eşit ve adil bir prosedürle barış içinde çözülebilmesi demektir."
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
"İslami olsun olmasın herhangi bir devlet, vatandaşlarının özgür iradesine dayanmalıdır. Müslüman toplum tarafından kurulan bir devlet de zorunlu olarak şeriata dayalı bir İslam Devleti olacaktır. Bir İslam toplumunda Allah'ın şu ya da bu emrini takip etmekle ilgili bir seçimin ortaya çıkması düşünülemez."
Sayfa 113Kitabı okudu
Bir de bu var.
"O halde Müslümanın savaşımı, bir şey için bireylerin herhangi bir eyleme zorlanamama hakları, başka bir deyişle demokrasi için olmalıdır. Bu özgürlük içinde toplum kendisini bulacak ve ahlaki durumunu düzeltecek, ardından da Peygamberi toplum modeline dayalı bir devlet kuracaktır."
Sayfa 111Kitabı okudu
"İslam Devleti arayışı, önce özgürlük arayışı ile başlamalıdır. Düşünce, eylem, günah işleme, tevbe etme ve son olarak kişinin kendisini ve huzurunu Allah'a itaatte bulması özgürlüğü. Ancak o zaman gerçek İslam toplumu ve onun ürünü olan gerçek İslam Devleti ortaya çıkabilir."
Sayfa 111Kitabı okudu
"Bütün diğer günahların müsebbibi, günahın ta kendisi olan içerideki düşmana, sayıları bir türlü tükenmeyen dış düşmanlara karşı zafer adına dokunulmuyor. Bunun en göze çarpanı örneği İran Şii devrimidir. Boş yere gerçek ve hayali düşmanların peşinde koşulurken, kesin çözüm bekleyen ciddi iç sorunlardan dikkatler kaçırıldı."
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
"Müslüman dünya içinde, şimdi yeryüzünün en bozuk rejimleri vardır. Üstelik düşmanlarına karşı mücadelede hemen hemen hiç gelişme kaydedemediler. Aslında bu duruma yol açan, bu rejimlerin ta kendisi. Halklarının güvenini yitiren despotik rejimler, iktidarda kalmalarını, kendileriyle mücadele etmeleri gereken aynı düşmanlara borçlular."
Sayfa 109Kitabı okudu
   "Mevcut sisteme ahlaki eleştiriler getiren İslam, sistemin kuyusunu kazmaya devam edecektir. İslam'a cevap, ideoloji seviyesinde aranmalıdır ve şu ana kadar da hiçbir cevap yeterli olamamıştır. Batı, bütün Müslüman dünyayı işgal etti ve büyük bir kısmını yıllarca idare etti. Komünizm ve enternasyonalizm adına Müslüman Orta Asya yıllarca işgal altındaydı. Ancak bütün bu inanç ve hareketler tarihe karıştı. Sadece İslam hala çok kuvvetli. Tartışma burada da sona ermeyecek."
   "İç düzendeki yetersizlikler, uluslararası alanda artan prestij ve başarılarla gözden kayboldu.      Samimi müslümanlar, iktidarı elde etmek için yabancı kafir güçlerle işbirliği yapan vicdansız prensler tarafından düş kırıklığına uğratıldılar. Özellikle 11. yüzyılın başından itibaren çöküş aşamasında olan Endülüs'ün savaşan sultanları, yaşanan skandallara bir örnek teşkil ediyorlardı. 16.yüzyıldan sonra Müslüman sultanların kafirlerle işbirlikleri, istisnadan çok bir kural haline gelmişti. Batılı güçlerle imzalanan anlaşmalar onlara adaletsiz bir avantaj sağlıyor ve giderek Müslüman devletlerin bağımsızlık ve bütünlükleri aşınıyordu."
   "Her şeyden önce, mükemmel bir uluslararası sistem olarak İslam, en başından dünya siyaseti ile ilgilidir. İslam, bütün halkların eşitliğine dayalı uluslararası bir misyon iddiasındaki ilk inanç sistemidir. Asur'dan Roma'ya kadar antik imparatorluklar da dünyayı yönetme arzularını ya da hayallerini açığa vurmuşlardı ama onların fikirleri başka halkların özel bir millete ya da ferde boyun eğmelerine dayanıyordu. Ancak İslam, daha önce görülmemiş bir açıklıkla ortaya koyduğu; hukukun önünde eşitlik ilkesine dayalı, tek bir siyasi otoritenin altında bir dünya birliği fikrini getirmiştir. İslam tarihi, bu idealle yoğrulmuş ve bu ideali bir gerçeğe dönüştürmüştür."
Reklam
  "2. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlıklarını elde etmeye başlayan İslam dünyası, bunu ancak şartlı olarak ve mevcut uluslararası düzenin sınırlamaları dahilinde başarabiliyordu. Her Müslüman devlet, oluşumunda pay sahibi olmadığı ve uyum sağlamak durumunda olduğu bir ortama doğuyordu. Her yeni ülke, Birleşmiş Milletler'e katılmak ve yönetmeliğini imzalamak durumundaydı. Uluslararası para kuruluşlarına üye olmak, uluslararası hukuk ve düzenlemeleri kabul etmek ve uluslararası düzeni yönlendiren değerlere bağlı olmak zorundaydı. Yöneticilerin de büyük güçlerin, Avrupalı ve batılı güçlerin hakimiyetini tanımaya eğilimli olması şaşırtıcı değildi."
"İran örneği, kendilerinin bile bağlı olmadıkları idealler adına, küçük bir insan grubunun iktidarı tekellerine alabileceğini gözler önüne serdi. İran rejimi pek çok kimse için zorbalıktı ve yöneticilerle aynı görüşleri paylaşmayan sıradan Müslümanlar için itiraz hakkı bulunmuyordu. Anayasa masum (hata yapmaz) imama çok yakın bir lider tarafından belirlendiği için, hükümetin despotik davranışının nasıl düzeltilebileceği sorusu tam olarak sorulamadı bile."
"Pratikte İran İslam Cumhuriyeti pek çok problemle karşılaştı ve şii İranlılar dahil pek çok Müslümana göre, ideal İslam Devleti sadece bir ideal ve bir rüya olarak kaldı. Ne bu ütopyanın vatandaşları, ne de yöneticileri ilahi birer varlık olarak gözüktüler. Onlar, iktidar ve nüfuz için birbirleriyle yarışabilecek ve yarışan, kafirler gibi maddi şeyler üzerine mücadele eden ve bazen bunlardan da kötüsünü yapan, yanılabilir insanoğullarıydı." 
"İran'da Pehlevi rejimine karşı verdiği siyasi ve entellektüel mücadelesinde Humeyni, şii düşünceyi devrimleştirmeyi başardı.      Humeyni'nin düşüncesi geleneksel şii düşünceyle modern devrimci teori arasında yaptığı güçlü ve dinamik sentezi ve devrimci düşünür Ali Şeriati'nin katkılarıyla kemale erdi. İran gençliğini cezbeden Şeriati'nin fikirleri, gelenek ile modernlik arasında bir köprü vazifesi gördü ve kamuoyunu Humeyni'nin gelenek temelli devrimci çağrısına çekti."
"Mevdudi'nin görüşü, klasik teorinin modern kavramlarla başarısız bir şekilde uzlaştırılmasından kaynaklanan pek çok sorunu beraberinde getirdi. Toplumun hakimiyeti, halifeye fiili bir diktatörlük vererek elinden alınıyordu. Devletin fazileti teşvik etmede ve faziletsizlikle savaşmada mutlak sorumluluk taşıdığı iddiası, sorumlu olarak devletin totaliter olması gerektiği sonucunu getiriyor. Böylelikle devlet, insanların özel ilişkilerine müdahale hakkına sahip oluyor."
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.