Her gün , her an Hasan'ı izledim. Kendi halinde oturur oyalanır, hiçbir şeyi bilmezdi. Bilmemek ne kadar hafif bir şeymiş diye düşünüyordum onu izlerken..
Hatırlıyorum.
Belleğimin içinde anılar, el ele tutuşmuş çocuklar gibi... Biri elini bıraksa kaybolacaklar.
Zaman aşındırır aklı. Aşındıkça, çocuklar teker teker kaybolur aklın içinde. Kayboldukça her şey eksik hatırlanır, hatırlanan ezilir. Babaannemin öldüğü günden bakıyorum, tüm ömrü yas olan bir kadının yasından... Yas, eksikliğidir hafızanın... Bir şekilde hayat devam eder, o eksiklikle...
Bütün sandığımız her şey bir başka bütünün eksiği...
"Bu dediğimi hep hatırla, ben yaşarken de öldüğümde de," demişti.
Evet, hatırlıyorum.
Tanrılar her şeyi paylaşmışlar. Aşk Hindu tanrılarına bırakılmış. Sonra tüm güçleri kendilerinde toplayan Yunan tanrıları aşka da sahip olmak istemiş. Onlara göre aşkı yaşamak sadece Yunan tanrılarının tekelinde, oligarşisinde olmalıymış. Hiyerarşinin en altında kalan 8 kollu Hindu tanrılarının neyi neymiş aşk? İşte böyle başlamış Batı 'yla Doğu 'nun kadim savaşı. Yunan tanrıları öfke ile 8 kollu Hint tanrılarını ahtapotlara dönüştürmüş. Hindu tanrıları sadece heykellerde, resimlerde kalmış, asıllarıysa denizlerin diplerini boylamış...
Göbek deliği insanın dünyaya geldiğinde açılan ilk yarasıydı. Yaşadıkça diğer yaralarını alıyordu insan, onların izi ruha işliyordu. İlk yara ise ölene dek bedene eşlik ediyordu.