En Eski Ali İbnü'l-Esîr kitaplarını, en eski Ali İbnü'l-Esîr sözleri ve alıntılarını, en eski Ali İbnü'l-Esîr yazarlarını, en eski Ali İbnü'l-Esîr yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yazarı olan Ali İbnu'l-Esir yani Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (ö. 630/1233) kendisi el-Kâmil ve Üsdü’l-ġābe adlı eserleriyle tanınan tarihçi, edip ve muhaddistir. Döneminde sefaret görevi edinmiş ve babası tarafından da genç iken çok alimlerden eğitim alması için sürekli yolculuk yaparak ilim öğrenmiştir. ailesi ve üstadları hakkında şöyle bilgiler elimizde mevcut.
Kardeşleri:
1-İBNÜ’l-ESÎR, Mecdüddin
Hadis ve tefsir âlimi, edebiyatçı ve biyografi yazarı.
2-İBNÜ’l-ESÎR, Ziyâeddin
Belâgat âlimi, münekkit ve vezir.
Görüştüğü Hükümdar:
1-SELÂHADDÎN-i EYYÛBÎ
Haçlılar’a karşı mücadelesiyle tanınan İslâm kahramanı, Eyyûbîler hânedanının kurucusu ve ilk hükümdarı (1171-1193).
Kendisini himaye eden hükümdar:
1-LÜ’LÜ’, Bedreddin
Musul hükümdarı (1233-1259).
İzzüddin'i resmi bir kaynak olarak kabul etmelerinin bir sebebi daha önce de yazdığım gibi onun resmi makamlarda çalışması kardeşinin vezirlik yapması vb şeylerdir evrak ve vesikalara ulaşmasını çokça kolaylaştırmıştır. bu yüzden ondan rivayet eden alimleri es geçemeyiz:
1-İBNÜ’d-DÜBEYSÎ
Hadis hâfızı, kıraat âlimi ve tarihçi.
2-İBN HALLİKÂN
Vefeyâtü’l-aʿyân adlı eseriyle tanınan tarihçi, fakih, edip ve şair.
hayatı hakkında daha detaylı bilgiyi İslam Ansiklopedisinden alabilrsiniz. elbette kitabında da kendisi ve ailesi hakkında yazıları bulunmaktadır.
Ali'nin gözleri ağrıyordu. Resulullah "onu çağırın" buyurdu. Seleme b. Evka gitti ve gözleri ağrıdığı için yürümekte güçlük çeken Ali'nin elinden tutup Peygamber'in yanına getirdi. Ali gözlerini sargı ile bağlamıştı.
Resulullah Ali'nin başını kucağına aldı, sonra eliyle ağzının suyunu alıp onun gözlerine sürdü. O anda gözleri daha önce hiç ağrımıyormuş gibi sapasağlam oldu. Sonra Peygamberimiz Ali'ye şöyle dua etti: "Allah'ım! sıcakta ve soğukta ona yardımcı ol."
Sonra demir zırhını ona giydirdi ve kendi kılıcı olan Zülfikar'ı beline bağladı, sancağı eline vererek kaleye doğru gönderdi.
Seleme şöyle der: "Ali yola çıktı. Allah'a yemin ederim ki, seğirterek yürüyordu ve biz de arkasından koşuyorduk. Nihayet sancağını kalenin dibindeki bir taş yığının ortasına dikti. Kalenin burcunda bir Yahudi onu farketti: "Kimsin sen?" dedi. "Ben Ali b. Ebu Talib'im." dedi. Yahudi, arkadaşlarına dönüp şöyle dedi: Musa'ya indirilene andolsun, yenildiniz." (A'yanu'ş-Şia)
Samsâmüddevle bu sene Fârs'daki Türklerin öldürülmesini emretti, bunun üzerine bir çok Türk katledildi, kurtulmayı başaranlarsa kaçtılar ve geçtikleri yerleri de yağmaladılar.
Bu sene hacıların Mina’dan Mekke’ye geldikleri ilk cuma günü, imam namazı bitirdikten sonra Mısırlı biri bir elinde kılıç, bir elinde çomakla ayağa kalktı ve Hacer-i Esved’e doğru yürüdü. Hacer-i Esved’i selamlamak ister gibiydi. Elindeki çomakla üç defa vurdu ve: «Daha ne zamana kadar Hacer-i Esved’e, Muhammed ve Ali’ye tapılacak? Biri bana mani olsun, Kâ’be'yi yıkmak istiyorum.» dedi. Orada bulunanlar korkup geri çekildiler. Adam kaçıp gideceği sırada biri üzerine atıldı ve hançerini sırtına saplayıp öldürdü. Halk cesedi parça parça etti ve orada yaktı. Bu arada arkadaşları olduğu söylenen bir grup da öldürülüp yakıldı. Büyük bir karışıklık çıktı. Öldürülüp ortalığa atılanların sayısı - diğerleri hariç - yirmi bini geçiyordu.
O gün halk Mısırlıların, Mağriblilerin ve Mina’dan Mekke’ye giden yoldaki diğer insanlann mallarının yağma ve soyulması hususunda çok israr etti. Ertesi gün halk çok heyecanlanıp köpürdü ve o adamın dört arkadaşını yakaladı. Bunlar toplam yüz kişi olduklarını söylediler. Bu dört kişinin boyunları vurulup yakıldı.