Tarih okumalarını severim. II. Dünya Savaşı her zaman daha çok ilgimi çekmiştir. Kronik yayımladığından beri radarımda olan kitaplardı I. ve II. Dünya Savaşı. Fotoğraflı oluşu beni heyecanlandırdı. Bu sebeple çok motivasyonlu ve heyecanlı başladım. Ve gerçekten hoşuma gitti. Savaşı, zorluğu anlattığı kadar kavramları, kişileri de anlatarak ilerliyor. Genel çıkarımlar çok iyiydi. Bana daha çok hitap etti bu sebeple. Savaş sonrasına da değinmesi çok ilgi çekiciydi. Kadınlara seçme seçilim hakkı verilmesi, iş hayatına atılımları, ırkçılık gibi. Orta düzeyde bilgim olmasına rağmen okurken çok keyif aldım ve gözden kaçırdığım yerler olduğunu da fark ettim.
Fotoğraflar ve haritalar ise savaşın gerçekliğini yüzümüze çarpıyor. Umutlu genç, yaşlı birçok insanla başlayan savaş ve siperlere yığılmış askerlerle son buluyor.
Devletler, politikalar ve savaşlar kadar çarpıcı ve zor oluşumlar yoktur bence. Ve bu oluşumların temeli hep insanlar, askerliğe zorlanan halk.
Batı Cephesi ise acısıyla hep kendini belli etti kitap boyu.
Askerlerden anılara değinmeleri de diğer bir artısı. Savaş bölgeleri ve zorluğu onların ağzından dinliyoruz bir-iki kere. Savaş bitiminden sonra müttefik, itilaf demeden askerlerin birbirine sarılmasından da bahsedilmesi vurucu kısımlardan biriydi.
Yazar kadar çevirmen de çok önemli. Oldukça beğendim. Kitabın dili kuvvetli ve belgesel tadındayken, çevirmenin katkıları da tuzu biberi olmuş. :)
Sadece, gökyüzü savaşları kısmı beni biraz sıktı. O da sanırım benim ilgimi çekmediğinden.