Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Anneke Smelik

Anneke SmelikFeminist Sinema ve Film Teorisi yazarı
Yazar
1.0/10
3 Kişi
6
Okunma
0
Beğeni
856
Görüntülenme

Öne Çıkan Anneke Smelik Gönderileri

Öne Çıkan Anneke Smelik kitaplarını, öne çıkan Anneke Smelik sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Anneke Smelik yazarlarını, öne çıkan Anneke Smelik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
256 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Beğenerek okuduğum kitaplardan biri oldu. Zaten Agora Kitaplığı böyle güzel meyve vermiştir hep. Detaylı bir incelemeyi hak etse de buna muktedir olduğumu sanmıyorum. Sevdiğim yazarın da dediği gibi, "ve ayna çatladı." Aslında ortada bir ayna yok, erilliğin sanrısal narsistik pozu mevcuttu. Yıkıldı, yıkılıyor, yıkılacak. Ama feminist film teorisindeki ufak da olsa bulunan heteroseksüel tarafgirliğe, yine teorik ekseriyetinde auter ve/veya yapısökümcü yaklaşımla nahif ve fakat yıkıcı bir darbe de inmiyor değil sayın yazarın güçlü kaleminden. Üçüncül dönemin kabul gören kuşağında, kadın hareketinin nağmesi elbette sinemaya da yansıyor. Feminist sinema, kabaca falliğin pek umrumda olmayan ve de sıkıcı iktidarını da irdeliyor. Ancak yazar sadece derinlemesine kadın meselesini irdelemiyor, ayrıca bunun ırksal boyutuna da kamerasını çeviriyor. Benim sinematografik sancıma ne yazık ki o da merhem olmuyor. Dilerdim ki, sinematografik uzamı daha kuvvetli eserlere yersin ama seçtiği eserlerin de pek âlâ eserler olduğunu söylemek yerinde olur. Ve ayrıca yazarın kitabında değindiği ressam filmi pek sevdiğim filmlerden(adını okuyunca bulursunuz), orada ressamın nü çizimleri, ve çizim esnasında modelin rızayen teşhire kendini açması, bu kısımlarda söylediklerine ben de birebir katılıyorum. Bu ülkede nü çizmek ya sapıklık ya da kadına karşı bir hareket olarak algılanıyor bazen, bu sıkıcı algının kırılacağı zamanı görür müyüm hiç bilmiyorum ama umarım fazla uzamaz o süreç. Ve umarım daha iyicil, daha dişil ve daha insani yeni uyanışlar olur yeni film açılışlarında.
Feminist Sinema ve Film Teorisi
Feminist Sinema ve Film TeorisiAnneke Smelik · Agora Kitaplığı · 20086 okunma
Hollywood sineması üzerine kaleme aldıkları kitaplarında Molly Haskell (1987) ve Marjorie Rosen (1973), onyıllara bö­lünmüş kronolojik bir sıralamadan hareket ederek, kadınların film­lerdeki tarihsel konumunu incelediler ve konuya daha kapsamlı bir açıklama getirdiler. Bu çalışmalar, sinema ile 'ideoloji' nosyonuyla macunlanmış toplum arasında dolaysız bir ilişki bulunduğunu ön­ varsaymaktadır. Belirtilen bu varsayıma göre, sinemanın hakikati yansıttığı farz edilmektedir. Aynı sosyolojik bakış açısıyla, Hollywood'un hayal fabrikasının sakıncalı oluşunun sebebi, yanlış bilinç üretmesi ve bu filmlerin 'gerçek' kadınları değil, sadece ideolojik an­lam yüklü 'kadınlık'a ait klişe imgeleri göstermesidir.
Sayfa 2
Reklam
"Nihayetinde gerçek olan hiç ama hiçbir şey görmedim." (Lady Yeshe Tsogyel, Tibet, sekizinci yüzyıl)
Mulvey, klasik sinemadaki skopofiliyi* , cinsel farklılık yoluyla gösterilen etkinlik ve edilgenlik ekseninde işlev gören bir yapı olarak incelemiştir; bu ikili karşıtlık da cinsiyetlere ayrılmıştır. Geleneksel sinemanın anlatısal yapısı, eril karakteri etkin ve iktidar sahibi olarak kurar: Dramatik aksiyon, erkek aktörün çevresinde açılır ve bakış (look) bu yolla örgütlenir. Bu açıdan sinema, zaten daha önce Batı sanatı ve estetik anlayışında erkek arzusuna göre yapılanan ve düzenlenen görsel mekanizmayı mükemmelleştirmiştir. John Berger, Avrupa resminde çıplaklık üzerine yazdığı bir makalede şu gözleme yer verir: "Erkekler eyler, kadınlarsa görünür. Erkekler kadınlara bakar. Kadınlar kendilerini, kendilerine bakılırken seyreder" Burada bence daha da önemlisi, bütün bu temsil sahnesinin eril olduğu farz edilen bir hayali ya da ideal seyirciye sesleniyor oluşudur. Bu varsayım da kadını 'erkek'in nesnesi olarak konumlamaktadır.
"Eğer bir filmin bir kadın tarafından çekildiğini biliyorsanız, bu bilgiyi görmezden gelmeyin. Yapılan iş kendini belli eder, öyleyse metne bak, demek eskiden işe yarardı, ama şimdi boş laf. Bildiğinizi kullanın. " (Barbara Halpern Martineau)
Freud, "Medusa'nın Başı" adlı kısa yazısında dişil cinsel organın görünüşünü iğdiş olma dehşetiyle ilişkilendirir; dişil cinsel organı, özellikle de anneye ait olanı, ürkütücü, dehşet verici ve korkutucu olarak tanımlar. Ancak seyirciyi 'dehşetten kaskatı' hale getiren, vulva, klitoris ya da vajina değildir; dişil organın görünüşünden ziyade dehşetin kaynağını teşkil eden penis eksikliğidir (SE, XVIII: 273).
Reklam
Ben eşitlik mücadelesinin hala bitmediği inancındayım; bu mücadelenin varlığını kabul ettirme çabası halihazırda sürüp gidiyor. Dişil seyirci, can sıkıcı cinsiyetçi klişelerle karşı karşıya kalmadan ya da abartılı stereotipler aracılığıyla beyaz ekrana taşınmadan, hayatın içinden kadın kahramanlarla özdeşleşebilmeyi istiyor.
Ampirik ve bilişsel ağırlıklı film teorileri de, genellikle yeri bir anlatıcı mefhumuyla değiştirilen yaratıcı yönetmen nosyonunu reddeder.
Sinema, kadınlar ve dişillik ile erkekler ve erillik, kısacası cinsel farklılıklar üzerine mitlerin üretildiği, yeniden üretildiği ve bunların temsil edildiği kültürel bir pratiktir.
Filmin sonunda kahkaha atılabilmesinin tek sebebi, cinayetin di­şil bir fantezi ya da intikamı temsil ediyor olmasıdır; yoksa kimse gerçek bir cinayete gülmez. Kişi, kadınlar ile erkekler arasındaki şiddet ilişkilerini temsil etmenin yolunu arayan bir metafora gülerek özgürlük kahkahası atabilir. Ancak, cinayet metaforik düzlemdeyken, kadınların direnişi ve dayanışması alabildiğine gerçektir. O halde, Bir Sessizlik Sorgusu'ndaki sinemasal metaforlar, bu sarsıcı kahkahayla birlikte salondakiler üzerinde çok güçlü bir etkiye kavuşur ve dişil seyircilerin kadın direnişine katılmalarına yol açar. Filmin sonunda, erkekçil kayıtsızlık karşısında eldeki 'silah' kahkahadır ve sessizliği delip geçmek için tek yol da kahkaha atmaktır.
Reklam
Magda bir gün babasının hesabından para çekmesi için Henrik'i bisikletle postaneye gönderir. Henrik günlerce pedal çevirdikten sonra eve parasız döner, çünkü banka Magda'nın imzasını kabul etmemiştir. Adam öfkeyle parasını isterken, Magda çaresizlik içinde kendisinde de hiç para olmadığını söyleyince adam ona tecavüz eder. Tecavüz sahnesi çok rahatsızlık vericidir. Bütün tecavüz sahneleri rahatsız edicidir gerçi, ancak bu sahneyi özellikle rahatsız edici kılan, karmaşıklığa yol açan ırk faktörü ve sahnenin filmsel temsilidir.
Psikanalitik film teorisi, ırksal farklılık meselesiyle başa çıkmadaki yetersizliğinden ötürü, en çok siyah feministlerin eleştiri oklarına hedef olmaktadır. jane Gaines (1988), psikanaliz temelli cinsel farklılık anlayışı üzerine kurulu teorilerin ırkı yok saydıklarına işaret eden ilk feminist film eleştirmenlerindendir. Gaines, toplumsal cinsiyetin sinemada ırk ve sınıfsal durumla ne şekilde kesiştiğini anlayabilmek için, feminist film teorisinin, siyah feminist teoriyi ve tarihsel bir yaklaşımı da içermesi gerektiğini savunur.
Kadın yönetmenler beyazperdede 'gerçek' kadınların 'ger­çek' hayatlarını göstererek, kadınlığa dair her yerde karşımıza çıkan ve kültürel açıdan egemen konumdaki fantezi büyüsünü bozabilirler. Örneğin bir Greta Garbo'nun, bir Marleine Dietrich'in ya da bir Marilyn Monroe'nun parıltısına karşı kadın yönetmenler, 'normal', yani parıltısız kadının gündelik hayatını filme çekmelidirler.
1970'lerin başında Kadın Hareketi'nin etkisiyle kadınlar, filmlere ve sinema tarihine farklı gözlerle bakmaya başladılar. Bu 'revizyoncu' yaklaşım, bir bakıma 'kadın tarihi'nin (her-story) sinemadaki yansımasıydı. Buna alternatif bir tarihyazımı çabası da diyebiliriz
"Günah yazmayan iğfal ne büyük bir lütuftur." (Marlon Riggs)
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.