Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Anneke Smelik

Anneke SmelikFeminist Sinema ve Film Teorisi yazarı
Yazar
1.0/10
3 Kişi
6
Okunma
0
Beğeni
834
Görüntülenme

Anneke Smelik Gönderileri

Anneke Smelik kitaplarını, Anneke Smelik sözleri ve alıntılarını, Anneke Smelik yazarlarını, Anneke Smelik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
256 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Beğenerek okuduğum kitaplardan biri oldu. Zaten Agora Kitaplığı böyle güzel meyve vermiştir hep. Detaylı bir incelemeyi hak etse de buna muktedir olduğumu sanmıyorum. Sevdiğim yazarın da dediği gibi, "ve ayna çatladı." Aslında ortada bir ayna yok, erilliğin sanrısal narsistik pozu mevcuttu. Yıkıldı, yıkılıyor, yıkılacak. Ama feminist film teorisindeki ufak da olsa bulunan heteroseksüel tarafgirliğe, yine teorik ekseriyetinde auter ve/veya yapısökümcü yaklaşımla nahif ve fakat yıkıcı bir darbe de inmiyor değil sayın yazarın güçlü kaleminden. Üçüncül dönemin kabul gören kuşağında, kadın hareketinin nağmesi elbette sinemaya da yansıyor. Feminist sinema, kabaca falliğin pek umrumda olmayan ve de sıkıcı iktidarını da irdeliyor. Ancak yazar sadece derinlemesine kadın meselesini irdelemiyor, ayrıca bunun ırksal boyutuna da kamerasını çeviriyor. Benim sinematografik sancıma ne yazık ki o da merhem olmuyor. Dilerdim ki, sinematografik uzamı daha kuvvetli eserlere yersin ama seçtiği eserlerin de pek âlâ eserler olduğunu söylemek yerinde olur. Ve ayrıca yazarın kitabında değindiği ressam filmi pek sevdiğim filmlerden(adını okuyunca bulursunuz), orada ressamın nü çizimleri, ve çizim esnasında modelin rızayen teşhire kendini açması, bu kısımlarda söylediklerine ben de birebir katılıyorum. Bu ülkede nü çizmek ya sapıklık ya da kadına karşı bir hareket olarak algılanıyor bazen, bu sıkıcı algının kırılacağı zamanı görür müyüm hiç bilmiyorum ama umarım fazla uzamaz o süreç. Ve umarım daha iyicil, daha dişil ve daha insani yeni uyanışlar olur yeni film açılışlarında.
Feminist Sinema ve Film Teorisi
Feminist Sinema ve Film TeorisiAnneke Smelik · Agora Kitaplığı · 20086 okunma
Ve ayna çatladı. Feminizm, erkekçil kültürün mimetik aynasına zarar verdi. İster aynanın içinden geçmiş, ister tuzla buz etmiş olsun, aynanın çatlamasına sebep oldu bir kere. Bu yolla feminist sinema, 'Kadın' imgesini küçültüp üzerine başka anlamlar yüklerken "erkeğin görüntüsünü olduğundan iki katı büyük yansıtan" geleneksel görsel temsil alanını tamamen dönüştürmüştür (Virginia Woolf, 1977: 35).
Reklam
"Günah yazmayan iğfal ne büyük bir lütuftur." (Marlon Riggs)
Eğer kadın sanatçılar aslında dişil cinsel organı görsel imgeler halinde sunma kabiliyetine sahiplerse, bu durum gündeme temsil edilebilirlik meselesini getirmektedir. Bu türden bir feminist sanatın sırf var olması, Freud'un 'temsil edilebilirlik' mekanizmasının aynı zamanda saygı görülebilirlik anlamına da gelebileceğini
Freud, "Medusa'nın Başı" adlı kısa yazısında dişil cinsel organın görünüşünü iğdiş olma dehşetiyle ilişkilendirir; dişil cinsel organı, özellikle de anneye ait olanı, ürkütücü, dehşet verici ve korkutucu olarak tanımlar. Ancak seyirciyi 'dehşetten kaskatı' hale getiren, vulva, klitoris ya da vajina değildir; dişil organın görünüşünden ziyade dehşetin kaynağını teşkil eden penis eksikliğidir (SE, XVIII: 273).
Fantezi görsellikle ilişkiliyse, cinsel farklılık için de aynı şey ge­çerlidir. Freud, dişil cinselliğe ilişkin çalışmasında, (bir kız açısından daha çok trajedi olarak algılanan) cinsel farklılık dramasının görsel yanını vurgulamıştır. Küçük bir kızın "kendi küçük ve gösterişsiz organına karşılık", küçük bir oğlanın "dikkati çekecek denli görünür ve büyük" penisinin "üstünlüğünü kabul ettiği"ni yazar (SE, XIX: 252). Freud'a göre, kız "anında karşılaştırma yapıp kararı­nı verir. Onu görmüştür, kendinde ondan olmadığının farkındadır ve ondan kendisinde de olmasını ister" (252). Bir başka yazısında da, "küçük kız kendi eksikliğini erkek organını gönnekle keşfeder," demiş (SE, XXI: 233) ve tespitini görsel bir metaforla tamamlamıştır: "Bu keşfin ardından dişi olmak (ve tabii ki bununla birlikte annesi de) kızın gözünde büyük bir değer yitimine uğrar (233). Birkaç yıl sonra, kızlardaki iğdiş edilme kompleksi "karşı cinsin cinsel organlarının görünüşüyle başlar; anında aradaki farkı, ve itiraf edelim, bu organın önemini algılarlar," şeklinde yazan Freud, bu konudaki fikirlerini yineler (SE, XXII: 1 25 (vurgular bana aittir).
Reklam
"Hepiniz biliyorsunuz ki, ben zevk ve ahlak timsaliyim. " (Bette Midler )
"Medusa'yı görmek için tek yapmanız gereken, doğruca ona bakmak. Ve o ölümcül değil. Güzel bir kadın ve gülüyor." (Helene Cixous)
Kay, Sweetie'yi evinden bir türlü çıkaramaz. Tepkilerinden, aynı durumu daha önce defalarca yaşadıklarını anlarız, bu yüzden Kay ümitsizliğe kapılmış haldedir. Üstelik, Sweetie'yi 'şeytan' bildi­ğinden ve yapacağı kötülüklerden korktuğundan bu duygusu çok yoğundur. Hem bu inanışının yol açtığı çaresizlik hem de Sweetie'nin gizliden gizliye zarar verme niyeti güttüğünden korkması, Freud'un tekinsizi açıklarken tartıştığı iki özelliği de barındırır. Freud'a göre, tekrar fenomeni "tahayyül düzeyinde deneyimlenmiş olan çaresizlik hissini hatırlatmaktadır" (SE, XVII: 237). Kötülükten çok korkmayı hasedin yansıtılması olarak açıklar: "Bu yüzden korkulan, gizliden gizliye zarar verme niyetinin güdülmesidir" (240). Kay, Sweetie'nin ona haset ettiğini ve kıskançlıktan kendine zarar vereceğini düşünmektedir
Sweetie'de sinemasal üslubun tekinsiz etkileri öyle güçlüdür ki, sık sık grotesk bir duruma gelirler. Anna Johnson (1991), Sweetie'deki bu özel imgesel niteliği gotik olarak tanımlar. Johnson, Campion'ın gotik üslubunun 1970'ler ve 1980'lerdeki eleştiri ve kiçi aşarak, son zamanlarda kullanılan, anlaşılması daha güç
Reklam
Jasmin'in resmedilen son imgesi, bütün o muhteşem güzelliğiyle, Lacan'ın genel olarak resim sanatına atfettiği olumlu etkiyi taşır: "Göze olduğu kadar nazara verilmeyen bir şey; bakışın terkini, nazardan vazgeçilmesini icap ettiren bir şey" (Lacan, 1981: 101).
Beşinci poz sahnesi daha uzun sürer (75 saniye). Sahne yine Rudi resim yaparken açılır. Kısa bir çekimle jasmin'in korsesiyle oturmuş, elinde erotik görünümlü bir portakalla poz verdiğini gö­rürüz. Kamera vücuduyla ilgili daha fazla ayrıntı vermeden, elinde bir gün önce yaptığı tabloyu Jasmin'e gösteren Rudi'ye döner. Bu resimde de
Daha önce sözü geçen açılış sahnesinde, görsel temsilin feminist bir retorik yaratmak üzere nasıl kullanılabileceğini görmüş­tük. Bu ihtimali aklımın bir köşesinde tutarak, kadın ile görsellik arasında kurulan geleneksel bağ etrafında yoğunlaşan bir dizi sahneye dönmek ve burada görsel aşırılığın nasıl işlediğini değerlendirmek istiyorum. Bir erkek ressama ya da kameraya poz veren çıplak bir kadın imgesi, nasıl olur da sanat ve sinemada dişi nünün dönüştüğü stereotipi bozabilir? Jasmin'in erkek bir ressama poz verdiği Bağdat Kafe'de durumun tam da böyle olduğunu kanıtlamak istiyorum. Sıradaki kı­sımda bu geleneksel sahnenin nasıl altüst edildiğini ve bakma yapı­larının nasıl tahrif edildiğini inceleyeceğim. Jasmin'in poz verdiği sahneler Bağdat Kafe'nin ikinci yarısında yer alır. Bu sahneler, Bağ­dat Kafe sakinlerinin jasmin'i küçük topluluklarının içine kabul edişlerini anlatan uzun bir sekansın parçalarını oluşturur. 'Hollywo- od'lu hayli antika ama nazik, oldukça yaşlı bir adam olan Rudi Cox, Jasmin'in yüzünden çok etkilenir. Birkaç çekimde jasmin'in yüzüne vuran belirgin ışık oyunları vardır. tık önce lambadan yansıyan altın renkli bir ışık başının etrafında hale oluşturur, ardından güneş ışınları Jasmin'i sanki ışıyan kendiymiş gibi aydınlatır. Bu büyüye kapılan Rudi, Jasmin'den resmini yapmak için izin ister. Burada imgenin aşırılığı, ışık oyunları sayesinde sağlanmıştır ve yarattığı etki tıpkı Batı resminin temel sahnesi gibi cezbedicidir.
Flaş patlar, makineden polaroid fotoğraf çıkar. Fallus olarak kamera, cinsel eylemdeki fiziki penisin yerini alır; bu nedenle, kadın cinsel tacize maruz kalmaz ya da tecavüze uğramaz. Fakat fotoğrafı çekilirken metaforik anlamda tecavüze uğramaktadır. Susan Sontag'ın yazdığı üzere: Yine de, fotoğraf çekme eyleminde insafsız olan bir şey vardır. İnsanları fotoğraflamak, onları kendilerini hiçbir zaman görmedikleri bir şekilde görmekle, hiçbir zaman sahip olamayacakları bir bilgiye sahip olmakla ırzlarına geçmek anlamına gelmektedir; bu eylem insanları sembolik olarak malik olunabilecek birer nesneye dönüş­türür. Nasıl ki fotoğraf makinesi silahın yüceltmesiyse, birinin fotoğrafını çekmek de yüceltilmiş bir cinayettir; kederli, korkulu bir zamana özgü yumuşak bir cinayet. (Sontag, 1979)
"Ayna daima bizi tümüyle dışarıda olma haline indirger, çok özel bir şekile. Öteki ile ben arasında bölmeler oluşturmanın muhtemel bir yolu olarak işlev görür ... ayna, bizi birbirimizden ayıran donmuş -ve polemik- bir silahtır. " (Luce Irigaray)
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.