Arnold van de Laar sözleri ve alıntılarını, Arnold van de Laar kitap alıntılarını, Arnold van de Laar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hammurabi' nin kanunlarında temel alınan "sonuç taahhüdü" değiştirilecekti. Modern tıp yasasında hasta, hizmet satın alan müşteri değildir. Bunun yerini, çaba taahhüdü almıştır. Cerrah artık bir sonuç elde etmek zorunda değildir ancak sonuç elde etmek için elinden geleni yapmak zorundadır. Böylece cerrahlar yasalarca koruma altına alınmışlardır, zira bazı durumlarda ellerinde olmayan nedenlerden dolayı sonuç alamamaktadırlar. Bu yüzden bir hasar durumunda sonuca değil gösterilen çabaya bakılır; daha fazla hasarı önlemek için yeterince çaba göstermiş bir cerrah ortaya çıkan herhangi bir sonuçtan sorumlu değildir.
1628'de İngiliz asıllı William Harvey'in, canlı canlı göğsünü açtıktan sonra can vermekte olan bir geyiğin atan kalbini saatlerce incelemesine kadar kalbin, damarların ve kan dolaşımının işleyişi hakkında hiçbir bilgiye sahip değildik.Bunu daha önce kimsenin keşfetmemiş olması, büyük ölçüde, ölümden sonra kanın pıhtılaşmasından ve ceset damarlarınının genellikle havayla dolu olduğunun sanılmasından kaynaklanır.
Teşhis sonrası Bob Marley' e verilen " tek bir ayak parmağının ampütasyonu" tavsiyesine güvenirsek, kanserin birincil, yani ilk evrede olduğunu tespit edebiliriz. Tümör ayak tırnağının altında bulunduğundan ağrı çok geçmeden kendini hissettirmiş olmalıydı. Bu yüzden Bob Marley hastalığından ilk evrede haberdar olmuş olmalıydı. Malign melanomun ilk evrede(T1N0M0) cerrahi rezeksiyonu, hastaya beş yıl sonra yaklaşık yüzde doksan hayatta kalma şansı verir. Ancak Bob Marley ayak parmağından vazgeçmedi ve genç yaşta öldü. Bir efsane olarak...
Cerrahlar birçok kez alakasız, saf, pis, kaba olmuşlar veya para ve şöhret peşinde koşmuşlardır. Ancak tarih yazan cerrahlar çoğu zaman saygın, yaratıcı, etkin, merhametli ve el becerileri olan insanlar olmuşlardır.
Cerrahi bir müdahaleyle bir başkasına yardımcı olmak isteyen insan, keskin aletin keşfinden bu yana çırpınan hasta sorunuyla karşı karşıya kalmıştır hep. Kesilmenin acısı bir yana, hasta çok geriliyordu ve daha da kötüsü, ameliyattan sağ kurtulamama korkusu hat safhadaydı. Bu nedenle cerrahın, elini çabuk tutması gerekiyordu; bu, hastaya en az süre acı çektirmekten ziyade hastanın asistanlar ve çevredekiler tarafından zapt edilememesinden dolayı cerraha fazla zaman kalmamasıyla ilgiliydi. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyiydi. Londralı cerrah Liston ameliyatlarına, izleyicilere "Süre tutun, beyefendiler, süre tutun," çağrısında bulunarak başlardı. Zira hasta, onu masaya bastıran yardımcıların elinden işiniz bitmeden kurtulmayı başarırsa öngörülemez sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Hasta kan kaybeder ve hastanın panikle debelenmesinden dolayı kanlar her tarafa fışkırırdı. Bundan dolayı talihsiz hasta daha da korkar ve onu zapt etmek daha da zorlaşırdı. Bu yüzden kıyafet zorunluluğu getirilmişti. Cerrahlar, yüz elli yıl öncesine kadar siyah önlük takarlardı. Böylece üzerlerindeki kanlar belli olmaz ve önlüklerin sürekli yıkanmasına gerek kalmazdı. Bazı cerrahlar, yere koysalar kandan katılaşan siyah önlüklerinin dik durabileceğiyle övünürlerdi.
'Limiti koyan zihindir. Zihin bir şeyi yapabileceğini kestirebildiği kadar başarılı olur. Yüzde 100 inandığın sürece her şeyi yapabilirisin..
'Arnold Schwarzenegger
Kesinin, bacağın sağlıklı kısmından, gülle yarasının oldukça üstünden yapılması gerekiyordu. Ancak kemiğin, bacak ucunun kas ve deriyle iyice kapatılabilmesi için, daha da yukarıdan kesilmesi gerekiyordu. Bu müdahale için kasların bir el genişliği uzunluğunda kemikten kazınması gerekiyordu. Bu, tüyler ürperten bir terimle raspatuvar denen bir çeşit cerrah törpüsüyle yapılıyordu. Dört, beş kuvvetli sıyırışla kemik zarının üzeri kazınıyordu, tıpkı bir rendeyle bir tahtayı törpüler gibi. Bu, dört beş acı çığlığa daha neden oluyordu, tabii hasta bu arada sesini kaybetmemişse. Sonra cerrah testereyi eline alıyordu. Keskin, sağlam bir testereyle en fazla on kerede üst bacağı kesebiliyordunuz. Testere dişlerinin sarsıntıları, hastanın "iliğine kadar işliyordu". Kemik talaşı, kan, kusmuk, idrar ve ter; ortalık tam bir pisliğe dönüşürdü. Sonra birden, pat diye bacağınız masaya düşerdi. Bir bacak, oldukça ağırdır. Sandığınızdan daha da ağırdır. Ondan kurtulduğunuzda ise şaşırtıcı bir şekilde daha hafifti muhtemelen.