''İnsan hiç ölür mü? İnsan bir hayvan veya bir bitki mi ki ölsün. Son zamanların moda lafı bu. Ölmek, sonsuz karanlıkta kaybolmak. Ama bu sözde yine de bir espri gizli. Sanki denmek istiyor ki; zamanımız insanın hayatı, yaşaması gereken hayattan o kadar uzak ve makineye o kadar yakın ki, bir gün bozulacak ve bir hurdalığa atılıverilecek. Herkesten tamamen yoksun o zavallı oksitlenecek, pas zerreleri toprağa karışacak ve bir gün o, hiç var olmamışçasına yok olacak. Hani böyle bir yok oluş zamanımızın insanına yakışıyor da. Yeni insana mezarın koza, yaşadığı hayatın bir kurt hayatı, mezar sonrasının da kelebeklik olduğunu anlatmaya pek imkan yok.''
Bizim bir diğer avantajımızsa onların kadınlarıydı. Kadın, ihmal ettikleri, geri plana ittikleri bir güçtü onların. Örtüyorlardı kadını ve horluyorlardı. Oysa örtünün idrakından yoksundular. Kadının ne büyük güç olduğunu ve onun örtüsünun aynen elektrikteki izole maddesinin eşi olduğunu bilemiyorlardı. Bu fikirden uzak bir örtünme zaruretiyse tahkirdi kadını. Ayrıca onlar kadını eğitmedikleri için kaba saba güçle kendi saflarında tutabileceklerini sanıyorlardı. Değişiklik, kadınları çekiyor, içlerinde bir şeyi okşuyordu. Her halleri ve tutumlarıyla üstlerindeki kaba güçten fırsat buldukça bize hak veriyorlardı. Devlet örtülerinden sıyrılmalarıni isteyince bu yüzden tereddüt etmediler.