"Hem yazmayıp da ne edicen? Yazmaz mı insan? Gökler, yerler, dağlar taşıyamamış da biz mi taşıyacağız? Elbet yorulunca yükümüzü indirip, bir ağaç gölgesi bulup soluklanacağız. Neticede herkesin gölgesi kendine..."
Benim adım ne? Ev anası. Dikkat ettiyseniz inatla ev hanımı demiyorum. Hiçbir lanet gelesice anketin "işiniz" kısmına da ev hanımı yazmadım. Çünkü anacım, ben dokuz yıldır, ev sektöründe hizmet veren sigortasız bir işçi olarak bir gün hanımlık yapmadım.
İşin ne? Ev Hanımı. Ha çalışmıyorsun yani? Evde oturuyorsun. Görev tanımın:Güne gitmek, börek yemek, dedikodu yapmak, sonuncusu ve en önemlisi, kumaşçı Nevzat Amcanın dediği gibi, koca parası yemek. Bekarken ve evlendikten sonra birçok sektörde çalıştım;finans,dergi,radyo,televizyon, tekstil ve çelik kapı! Gel gör ki hiçbiri ev analığı kadar zor değildi. Gel gör ki şirketin birinde boş vakitlerinde ojesini dahi sürebilecek kadar vakti olan, öğlen yemeğini yiyebilen, her sabah güne fönlü saçlarını ve bir aileyi doyuracak paraya satın aldığı çantasını savurarak giren süper Türk kadını, iş kadını. Bir havalar, emekçi numaraları. Sanırsın fason atölyesinde çalışıyor. Ben de değil oje sürmek, stresten yenmemiş tırnağım kalmadan çocuğa çorba, eşine yemek derken öğle yemeğini mütemadiyen atlayan, çamaşır suyu lekeli pijama ve yağlı saçlarla bir "ev kadını Kezban."
Köy yerinde kadının peşine bir adam düşer ona göz koyar da, kadın adamı, önünde, ardında fark ederse, adamdan hoşlanmıyorsa, hemen yere eğilir yüzüne bir parça çamur sürermiş. Yüzüne kara çalmak, ‘sende göynüm yok’ demekmiş.