İnsanın güneşinden, hayvanından, sıtmasından kendisini ayırt edemediği, belirsizliklerle devam eden bir dünyaya
dalmış yaşıyorlar; burada ne putperest gibi davranan edebiyatçıların düşündüğü mutluluk ne de umut vardır, çünkü bu ikisi daima bireysel duygulardır ve burada sadece kederli bir doğanın karanlık pasifliği yer alır.
Ancak içlerinde, ortak bir kaderin ortak bir tevekkülün insani duygusu yaşamaktadır. Bu, bir düşünce bir bilinç değil, bir duygudur; bunu konuşma ya da kelimelerinde ifade etmezler, ancak kendileriyle birlikte, bu çöllerin
üzerine serilmiş tüm günlerine, hayatlarının her anına ve tüm hareketlerine götürürler.
Tutkularının tarihte kök salmadıkları aşikardı; tutkuları, sıtma dolu balçığa gömülü köylerinden dışarı çıkmıyor, bir elin
parmaklarını geçmeyecek sayıdaki evlerin ortasında gelişip gidiyordu. Gündelik yiyeceğin ve paranın ivediliği ve sefaleti vardı
bu tutkularda. Kibarlık budalalarının şekilciliğine bürünüp kendilerini gösteren bu tutkular, küçük ruhların ve ıssız toprakların dar dünyasında kabardıkça kabarıyorlardı;dul kadının ocağında çalı çırpının zayıf ateşi üzerinde homurdanıp ıslık çala çala kaynayan toprak tencerenin kapağını zorlayan buhar gibiydiler.
Devlete ve devletin propagandasına karşı tek olası savunmaları sabretmektir; doğanın felaketleri karşısında nasıl cennet umudu olmadan boyun eğip sabrediyorlarsa, öylesine sabretmek.
Sayfa 96 - Aylak Adam Yayınları Mart 2021Kitabı okudu
Bu köylülerden birçoğunu tanıyordum artık. İlk bakışta birbirine benzerdi hepsi: Ufak tefek, güneşten yanmış insanlar; kara gözleri ışıltısız, bakışsız: Karanlık bir odanın boş pencereleri gibi.
Sayfa 78 - Aylak Adam Yayınları Mart 2021Kitabı okudu