Afife Fikret müstear ismini de kullanmıştır.
15 Ağustos 1882'de Gelibolu'da doğdu. Asıl ismi Mehmet Celalettin olan yazar, Girit'în Kandiye eşrafından Helvacızadeler ailesine mensup Meclis-i Âyan üyesi Mustafa Nuri Efendi ile Arnavutluğun meşhur ailelerinden "Dino"lardan, Cezayir Valisi Abidin Paşa'nın kızı Nefise Hanım'ın oğludur. İlkokulu Sakız ve Canik sancak mekteplerinde, liseyi Galatasaray'da okur. İlk ve Orta öğreniminden sonra hukuk eğitimi alan yazar, daha sonra önemli devlet görevlerinde bulunmuş, uzun süre gazetecilik mesleğini icra etmiştir. Çeşitli ülkelere seyahatler gerçekleştirir. Paris'te Camille Flammarion'la yaptığı ortak çalışma, Heyyiun Cemiyeti tarafından ödüllendirilir. Amme hukuku alanında doktorasını tamamlar. Kısa süreli avukatlıktan sonra matbuata geçer. Gönderildiği sürgünden 1919'da döner ve Gelibolu mebusu olarak Meclis'e girer. 22 Kasım 1919’da Gelibolu Milletvekili olarak Meclis-i Mebusan’a seçilmiş, Malta sürgününden sonra TBMM’de I-II. dönem Gelibolu, III-IV. dönem Tekirdağ Milletvekili olarak 8 Şubat 1935 tarihine kadar görevini devam ettirmiştir. 1922'de Kanun-i Esasî encümeninde raportördür ve Cumhuriyet'in ilan edilebilmesi için gerekli değişiklikleri gerçekleştirir. Meclis-i Mebusan’da Misak-ı Millî’nin muharrirliğini yaparken TBMM’de de 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen ve 105 maddeden oluşan Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’nun Mazbata Muharrirliği görevinde bulunmuştur. 1924'te Kılıç Ali ile yaşadığı gerilim, 1928'e kadar matbuattan çekilmesini getirir (Uyanık, 2004: 227-274). Harf inkılabı konusunda ciddi çalışmalar yapar.
Materyalizm ve Darwinizm etkisinde yazdığı eserler devri içerisinde tartışmalara neden olur. Romanlarında ağır bir dil ve karamsar bir üslup dikkati çeker. Ölmeyen ve Merhûme romanları santimantal duyarlığa yaslanan aşk hikâyeleridir. Pervîz, pozitivizmi anlatan, fantastik bir fikir romanıdır. Âhir Zaman'da yozlaşma işlenir.
1938'de, İstanbul'da vefat eder.
Tam adı:
Mehmet Celal Nuri İleri / Mehmed Celâl, Helvacızâde, Afife Fikret, Haydar Kemal, Djelal Noury, Tarık Celâl, N. De Helva
İslam hukukunda kadın bir ergenleşmeyecek bir varlık değildir. Erkek ile eşit hakları vardır. Yükümlülük taşır. Kadın, islamlıkta, alınıp satılmaz, mal değildir, mülk değildir, hayvan değildir, erkek ne ise o da odur, hepsi bu.
Artık kadınlarımıza bu kadar zulmetmeyelim. Biz de onların işleri ile uğraşalım. Eski Türkler gibi kadını bir zevk alma aleti, bir arzu oyuncağı ittihaz etmeyelim.
Mucize'ye inanmıyor, Peygamberin sas dehasına çok vurgu yapıyor, sıkıntı şurda bütün başarılarını asab(sinir sistemi) ve dehâya bağlıyor. Sürekli Müslümanları suçluyor. Batıya hâkim bir yazar, Doğuya pek hâkim değil. Tevâtürü reddediyor. Kur'an da tevatürle bize ulaştı neden iman ediyor acaba?
Ehli sünnet değil bu kesin lâkin güzel tespitleri de yok değil. İleride bu inceleyi derinleştirecem, kaliteli tespitlerden iktibas manzumesi yaparız. inşâallah.
Celal Nuri/ Hâtemu'l-Enbiyâ
Sad: Feyza Betül Köse
"Hz. Muhammed, hem fikir hem eylem adamıydı. İrade ile hikmetin bir şahısta birleşmesi nadiren gerçekleşmektedir. İşte ahir zaman Peygamberi bu fıtrattaydı. Azim ve irade Peygamberi hiçbir yeis ve ümitsizlikle bozulmamıştı."
Endülüs Yayınları Siyer Kitaplığının birinci kitabı, Feyza Betül
2020 yılında bu eserin yeniden yayın sürecinde, editöryal ekipte yer alarak katkıda bulunmuştum.
Osmanlı'nın son dönem entelektüellerinden Celal Nuri'nin 1913'te kaleme aldığı bu eser ilginç bir inceleme; siyer de değil biyografi de. Ama Peygamber'i beşerî özellikleriyle ve Oryantalistlerin perspektifini kullanarak/eleştirerek ele almasıyla, bunu yaparken klasik nakillere ve siyerlere fazla atıf yapmamasıyla, benzerlerinden ayrılıyor.
Yazarın İslam tarih ve siyer yazımına dair metodolojik bazı eleştirilerini buraya da alayım:
-Coşkulu ve heyecanlı yapıları bir yana, ilk siyer kitaplarında [İbn İshak ve İbn Hişam] asıl hakikate oldukça yaklaşılmıştır. Lakin Vâkidî, İbn Sa'd, Taberî ve sonraki siyer yazıcılarının bu ikisinden daha fazla belgeye sahip olmaları imkansızdı; onlardan nakiller yapmakla yetindiler
-Buharî muazzam bir emekle hadisleri derledi (yarım milyona yakın rivayeti, 7.275'e indirdi). Ama bu sözlerin, nitelik bakımından önemine sadece göz atmış; "böyle bir söz hadis olabilir mi olamaz mı?" üzerinde fazla durmamıştır. Bu yüzden, eldeki hadislerin bir kısmı üslup/mana itibariyle sorunlar içerir
-Şu 4 Batılı ilim adamı ayarında, İslamın ilk dönemini incelemiş Müslüman bilim insanı yok: William Muir (1819-1905), Gustav Weil (1808-89), Caussin de Perceval (1795-1871), Aloys Sprenger (1813-93). Ancak belgeleri titizlikle inceleyen bu kişiler, fikir/değerlendirme açısından çok vasattır
-Doğu'da ilmî araştırmalar neredeyse yoktur. Her ne biliyorsak, Oryantalistlere borçluyuz. İslamî bilimler doğrudan doğruya 'nakil' temeline dayanır, akla uygunluk meselesi büyük oranda ihmal edilmiştir.