Hakikate ulaşmak konusunda artık aşılacak bir merhale bulamayan kozmik diyarların insanüstü varlıkları için son derece falan feşmekân, fındık fıstık ve de tırı vırı yerler sayılan akıl hastaneleri de lobotomi yasaklandıktan ve antidepresan devriminden sonra iyice heyecanını yitirmiş, gaipten ses işitenlerin kaynakları kurutulmuş, antenleri kırılmıştı. Hayat olabildiğince sıkıcılığı ve sıradanlığıyla sürüp giderken yani hasta koğuşları melankoli, vesvese yahut ruhi bunalımın pençesindeki çıtkırıldımlarla dolup taşarken, birden o ortaya çıktı ve peşinde dolanan çirkin mi çirkin yedi gözlü kara canavarıyla bilinen uzayın ötelerinden ilgiyi dünyaya celbetti. Madde dünyasının sırlarını yemiş yutmuş, düşünce hızında seyahat edebilen, kimi elektrik biçiminde, kimi bir kavramın kendisi olmayı başaracak kadar sırra vakıf olmasına rağmen birbirinden bir değişik, birbirinden bir garip varlıklar da ilahi hikmete dair bir sufle yakalamak namına onun seanslarına sökün etti. Onun adı Feyza’ydı ve nasıl demeli kelimenin tam anlamıyla zırdeliydi.