Cihan Gülbudak

Habis Kıssa yazarı
Yazar
9.0/10
3 Kişi
9
Okunma
8
Beğeni
2.250
Görüntülenme

Cihan Gülbudak Sözleri ve Alıntıları

Cihan Gülbudak sözleri ve alıntılarını, Cihan Gülbudak kitap alıntılarını, Cihan Gülbudak en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...insan yaradılışı gereği zaman mefhumunu sonuca ulaşmak adına hızla, kütleyle ya da konumla çarpılan basit bir formül öğesi gibi görmek ister. Onun üzerine düşünmek acıtır. Mana arayışında en büyük kaybı takvimleri yorumlarken yüzleştiği hiçlik ya da heplik duvarı önünde yaşayan insanlar için sebepler hep zaman nosyonuna bağlı olarak çehre değiştirir. Oysa zamansızlığı şiar edinmek insanı iyiden ve kötüden daha doğrusu bunların sorumluluğundan azade etmeye yeter.
Ruh tabiplerinin asli vazifesi, arızalı zihinleri sağaltmak yerine henüz arızalanmamış diğer zihinleri bulaşıcılığı göz ardı edilemez akıl hastalıklarından ve akıl hastalarından korumak ve böylece toplumsal barışı sağlamak olduğu için on yaşından beri bu kapılarda yatıp kalkan Feyza’nın iyileşmenin şöyle bir yakınından dahi geçtiği söylenemezdi. Ne de olsa insan sosyal bir canlıydı ve sürünün vasat istikbali uğruna kafadan noksanları, tırlatmışları, Leyla’ları ve de Mecnun’ları yani delilerin cümlesini, ilaçla uyuşturmak, beyinlerinin iki ayrı lobunu birbirinden ayırmak yahut kafalarına elektrik dayamak icap ederse ahalinin selameti için harekete geçmek elzemdi. Örselenmiş ruhundaki tahribatın bir sonucu olarak kendini kaybeden, zaman yitimleri yaşayan ve hatta bazen kimlik bölünmeleri suretiyle başka başka hüviyetlere bürünen Feyza’ya da sırf hasta diye toplumun huzurunu kaçırması konusunda iltimas geçilemezdi.
Reklam
Onu peşindeki gölge gibi takip eden yedi gözlü yaratığı kimse görmezdi fakat içine girdiği alanın bozulan havası, sirayet eden kasveti, iliklere işleyen habisliği algılamamak mümkün değildi. Diğerlerinin aksine o canavarı görebiliyor ama artık çocukluğundan beri onsuz geçirdiği tek bir anı dahi hatırlamadığından adeta yokmuş gibi davranıyor, iki kelam etmeyi başardığı birine “ardımda duran şu çirkin şeyi görüyor musunuz?” gibi son derece insani soruları sormuyordu. Bakmayı bilen gözler bu anomaliyi görse bile musallat olur kaygısıyla görmezden geleceği için aşırı sevimsiz dostunu biriyle paylaşma ya da birine kaptırma endişesini hiç yaşamamıştı. Yaratığın kara kara bakan gözleri ve zift gibi karanlık derisinden ibaret yüzünde bir ağız burun seçmek mümkün değildi. Neyse ki konuşmuyordu da. Ara sıra homurdanıyor ve et dolu bir genizden gelen soluma sesi dışında bir şey işitilmiyordu. Birbirinden ayrı bakan yedi gözün neredeyse hiçbiri aynı anda açık değildi. Biri fal taşı gibi pörtleyip etrafı kolaçan ederken diğerleri ya pinekliyormuş gibi yarım açık ya da tamamen kapalı oluyordu. Göz zevkine bıraktığı olumsuz etki dışında bir zararı yok gibiydi ancak pek de evde beslemek istenilecek türden bir canlı olduğu söylenemezdi. Zaten Feyza’nın deliliği peşinde dolanan bu hilkat garibesi değil, onun çirkin, tuhaf ve korkunç bir kılıkla ete kemiğe bürünerek temsil ettiği katlanılmaz hissi sarsıntılardı.
Hakikate ulaşmak konusunda artık aşılacak bir merhale bulamayan kozmik diyarların insanüstü varlıkları için son derece falan feşmekân, fındık fıstık ve de tırı vırı yerler sayılan akıl hastaneleri de lobotomi yasaklandıktan ve antidepresan devriminden sonra iyice heyecanını yitirmiş, gaipten ses işitenlerin kaynakları kurutulmuş, antenleri kırılmıştı. Hayat olabildiğince sıkıcılığı ve sıradanlığıyla sürüp giderken yani hasta koğuşları melankoli, vesvese yahut ruhi bunalımın pençesindeki çıtkırıldımlarla dolup taşarken, birden o ortaya çıktı ve peşinde dolanan çirkin mi çirkin yedi gözlü kara canavarıyla bilinen uzayın ötelerinden ilgiyi dünyaya celbetti. Madde dünyasının sırlarını yemiş yutmuş, düşünce hızında seyahat edebilen, kimi elektrik biçiminde, kimi bir kavramın kendisi olmayı başaracak kadar sırra vakıf olmasına rağmen birbirinden bir değişik, birbirinden bir garip varlıklar da ilahi hikmete dair bir sufle yakalamak namına onun seanslarına sökün etti. Onun adı Feyza’ydı ve nasıl demeli kelimenin tam anlamıyla zırdeliydi.
Kâinatın insan aklıyla erişmenin mümkün görünmediği köşelerinde var olan yaşam biçimleri için bizim dünyamızın sakinleri son derece paspal, paçoz ve ikrah edilecek düzeyde iptidaidir. Kendini fasulye gibi nimetten sayıp hakikatin merkezine koyan âdemoğlunun büyük yanılgısını bir kenara bırakacak olursak kütleden münezzeh bu yaratıklar veyahut ihtizaz ehli ve hatta akış hâlindeki kavramlar biçiminde varlığını sürdüren bu ahali o kadar da haksız değildir. Zira insanlar için; yaşamak namına istila ve yağmayla tahakküm ettiği bakir dünyayı kirlettikten sonra yaptığı maharetmiş gibi evvela kendine avcı-toplayıcı demiş sonra bununla da yetinmeyip iktisadı icat ederek türdeşlerine göz koymuş, yani bir nevi yamyamlık mertebesini kendine yakıştırmış bir acayip kavimdir dersek yanılmış sayılmayız.
Geri115
155 öğeden 151 ile 155 arasındakiler gösteriliyor.