Devrim E. Alkış kitaplarını, Devrim E. Alkış sözleri ve alıntılarını, Devrim E. Alkış yazarlarını, Devrim E. Alkış yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Madem eskilerden konuşacağız, o zaman düz vites kullananların yada kullanmış olanların çok iyi anlayacağı bir örnek ile, bu kıtabı okuduktan sonra ne hissettiği anlatmaya çalışayım. Hani yüksek viteste giderken, siz ısrarla arabanızı düşük viteste kullanmaya devam edersiniz ve o zavallıcıkta "ne olursun artık şu vitesi değiştir" dercesine bağırır ya; işte bu kitabı okumak benim için resmen minvalde bir okuma oldu.
Okuması çok rahat ve akıcı kitap. Ancak,yol boyu bir türlü üst vitese geçemiyorsunuz. 84 yılından ziyade, 80’lerin havasını buram buram soluyuyor kitabımız ve bu kısımları okumak gerçekten keyifli oldu. Bu açıdan zaman kaybı diyemem. Ama olay örgüsünde eksik bir şey var. Sürekli bir aksiyon bekledim son sayfaya kadar. Hatta son satırsa bile baş karakterimizin “ben deliyim” ya da “bunlar rüya” gibi cümlelerle finali yapması bilebeklenen aksiyon duygusuna merhem olabilirdi. Olamadı! Kitaptan alabileceğim tad eksik kaldı diye düşünüyorum.
Sene 84Devrim E. Alkış · Everest Yayınları · 045 okunma
Bu hissizliğin tek istisnası "Katil Araba" denilen 56 Chevrolet idi. Bir zamanların zenginlerinden Kemal Basmacı'nın eşi Füsun'un içinde öldüğü bu araba, bir dolmuşçu tarafından satın alınıp tamir ettirilmiş, ardından Kadıköy-Bostancı hattında çalıştırılmıştı; hatta annem küçükken uzak bir akrabamıza giderken o dolmuşa bindiğimizi söylerdi. Yolcular arabayı ve şoförünü bilir, biner binmez yol boyunca Kemal Bey'in makûs talihinden konuşurlarmış.”
“İnsanlar yeni konulara girmeden evvel birbirlerinden uzakta geçirdikleri zamanı birbirlerine anlatmak zorunda hissederler. Konuşabilmek için kelimelere duyulan ihtiyaç kadar büyüktür bu zaman eşitlemesi. Geçmişte yaşananlar bugüne taşınmadan yeni bir konu açılmaz.”
“Evdeki mobilyaların neredeyse tamamı annemle babamdan kalmıştı; tek fark, artık misafir odasının umumi hizmete açılmış olmasıydı. Türk insanı da bu dünyada misafir olduğunu sonunda fark etmiş, kendisini en iyi odadan mahrum etmenin dangozluğunu çözmüştü.”
“Geldiğim ilk yıl mecburiyetmiş gibi ülke hasreti çekmiş, bundan dolayı karşıma hangi Türk öğrenci çıkarsa onunla arkadaş olup birlikte gezmeye, içmeye başlamıştım. Avusturya'nın karanlığı, soğuğu ve Avusturyalıların sınırın doğusundan gelen herkese kaşlarını çatması bizi birleştiren bir tutkal olmuştu ama zehirli bir tutkaldı bu. Nasıl bir uyuşukluk tarafından teslim alındığımı anladığımda çoktan koca bir yılı geride bırakmıştım.”
“Ömrümün sonuna kadar bana bakacak bir devletin vatandaşı olsaydım o cildi çoktan açmıştım belki de ama ben bir Türktüm ve çalıştığım kadar yaşayabilirdim; can sıkıntıma ve kafamdaki ben ne halt ediyorum, sorusuna rağmen bu gerçeklik, bir hayvanın hayatta kalmasını sağlayan içgüdü gibi beynimin bir yerine kazınmıştı.”
“O olmazsa mahvolurum," dediğin kadın yanında. Dışarıda sağanak var. Onun hayatta en çok sevdiği adam sen değilsin, Florian Ehrdach adında bir kerhane piyanisti. Alois var, bir de diğerleri, bildiklerim, bilmediklerim.