Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dilek Güven

Dilek Güven6-7 Eylül Olayları yazarı
Yazar
8.3/10
18 Kişi
80
Okunma
1
Beğeni
1.334
Görüntülenme

Dilek Güven Gönderileri

Dilek Güven kitaplarını, Dilek Güven sözleri ve alıntılarını, Dilek Güven yazarlarını, Dilek Güven yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Varlık Vergisi (1942)
Vergi mükellefleri, Müslüman ve gayrimüslim olarak ayrılmaktaydı. Gayrimüslim kategorisine iki alt grup daha eklenmişti: "dönmeler" ve "yabancılar". Dönme'lerin, Müslümanların ödediğinin iki katını ödemesi gerekiyordu. Gayrimüslimler ise Müslümanların ödediği miktarın on katını ödeyeceklerdi. Dönme'lerin vergilendirilmesi, basındaki "dönme" karşıtı kampanyasıyla iç içeydi. Din değiştirip Müslüman olan Yahudiler, "Türk oldukları aldatmacasıyla her iki dünyanın nimetlerinden yararlandıkları için Yahudilerden beter oldukları" gerekçesiyle, basının şiddetli saldırılarına maruz kalıyordu. (520) Ökte'nin raporlarına göre, aile arşivleri inceleniyor, böylece hangi Yahudi ailelerin İslama geçtiği belirleniyor ve vergi mükelleflerinin listesi ona göre hazırlanıyordu. (520) PRO FO 371/3376/R8573, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 12.12.1942.
Olayların öncesinde Yahudiler, yakında memleketlerini terk etmek zorunda kalacakları ve mallarını satmaya fırsat bulamayacakları konusunda uyarılıyordu. Bu nedenle, para edecek eşyalarını bir an önce ve dikkat çekmeden satmaları tavsiye ediliyordu. Buna istinaden pek çok Yahudiye, mülklerini satın almak isteyenler tarafından çok düşük fiyatlar teklif ediliyordu.(476) Trakya olaylarının ekonomik boyutu, Amerikan Konsolosluğu görevlisi Charles E. Allen'in 1938 yılında Türkiye'deki azınlıkların durumu ile ilgili hazırladığı bir raporda şöyle yorumlanmıştır: "Tarihi boyunca Türk, borç sıkıntılarından kurtulmak ve değerli malların mülkiyetini ele geçirmek için, tehcirden daha iyi bir yol olmadığını öğrenmiştir." (477) (476) NARA 867.4016 Yahudiler/10, Ankara Büyükelçiliği Raporu, 06.07.1934 (477) NARA 867.4016 Yahudiler/12, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.08.1938
Trakya Olayları (1934)Kitabı okudu
Reklam
Trakya Olayları (1934)
Trakya'daki Yahudilerin sürülmesinin yasal meşruiyetini İskân Kanunu hazırlamıştı. Kanunun 2. maddesi uyarınca, kendilerini Türk kültürüne bağlı hissetmeyen azınlıklar, asimilasyonun sağlanabilmesi için iskâna tabi tutulacaklardı. 11. madde ile, İçişleri Bakanlığına, anadili Türkçe olmayan azınlıkları kültürel, askeri, siyasi ya da toplumsal
"Avukatlık Kanunu" olarak anılan yasa uyarınca, 1924 yılında 960 avukatın "iyi ahlaklı" olup olmadığı değerlendirildi ve 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Bu sayı, Yahudi avukatların yüzde 57'sine, Rum avukatların ise üçte birine tekabül etmektedir. Türk vatandaşı olan Rum, Yahudi ve Ermenilerden oluşan bir memur grubu, Milletler Cemiyeti'ne gayrimüslimlerin işten çıkarılmasının Lozan Antlaşmasıyla güvence altına alınan eşit muamele prensibine aykırı olduğunun ifade edildiği bir protesto mektubu yazmış, ancak yanıt alamamıştır; (429) zira Milletler Cemıyeti'nin müdahalesinin, genç Türk devletinin içişlerine karışma olarak algılanabileceğinden endişe duyulmuştur. (429) Rıfat N. Bali, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türkleştirme Serüveni 1923-1945, İstanbul 1999, s. 321
Türk hükümetinin desteği ve yeni kurulan Ticaret Birlıği'nin yardımıyla, öncelikle Türk işadamlarının ülkenin finans ve bankacılık sektöründe sağlam bir yer edinmeleri bekleniyordu. Birlik aynı zamanda gayrimüslimlere, özellikle de İstanbul'dan ayrılan Rumlara ait işletmelerin satın alınmasında önemli rol oynamıştı. (419) Hatta bazı durumlarda Rumlar, göç etmelerini sağlamak için, kasıtlı eylemlerle korkutuluyordu. Böylelikle, malları Birlik tarafından çok ucuza satın alınabiliyordu.(420) Sadece Kasım 1922 ile Mart 1923 arasında, İstanbul'un ekonomisinde önemli yeri olan 110 Rum ve 21 Ermeni firması kapanmıştır. Bunlara, sahipleri kentten kaçan yüzlerce küçük işletme eklenmiştir.(421) İngiliz konsolosunun aynı raporda belirttiğine göre, 1922-23'te 188.681 Rum (İstanbul çevresindeki 61.094 Rum dahil) ve 150.076 diğer gayrimüslim azınlık, İstanbul'u terk etmiştir. (419) PRO FO 371/9113/ E280, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 11.12.1922. (420) PRO FO 371/9113/ E280, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 11.11.1922 (421) PRO FO 371/91 14/E3460, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 28,03,1923
"Beni, Önal'ın evinde bir fotoğrafımı buldukları için tutuklamışlardı. Tutukluyduk gerçi, ama amaç hapishaneleri doldurmaktı. O yüzden tutukluluk koşulları çok sıkı değildi. Bir kütüphane vardı, bütün gün okudum. Polis müdürü, futbol oynamaya gitmemize bile izin veriyordu, giriş için para bile ödemiyorduk. Maçlara polislerin de bizimle gelmesi gerekiyordu, sadece bu isim listesine adımız yazılıyordu. Canımız isterse meyhaneye gidip rakı içiyor, kâğıt oynuyorduk. Bir polis memuru da bizimle geliyordu gerçi, ama geç olunca 'Hapishanenin nerede olduğunu biliyorsunuz nasıl olsa' deyip, evine gidiyordu." (344) (344) Gündüz G, ile mülakat, 12.05.2002.
Reklam
Sendika örgütlerinin yardımıyla, taşlar ve balta, manivela gibi bir kısım aletler de yıkım eylemleri için hazır hale getirilmişti. Örneğin, saldırgan gruplara dağıtılan yığınla bayrak, Tekstil Sanayii Sendikası tarafından sağlanmıştı.(323) Tramvay, kamyon ve taksi şoförlerinin, yıkım eylemlerini sonuçlandırmak için kent içinde taşınan saldırganlarla yaptığı sıra dışı işbirliği, Şoförler Cemiyeti (324) ve Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası'nın desteğine dayandırılabılır: "Saldırılardan yaklaşık bir hafta önce, tramvayda bir konuşmaya kulak misafiri oldum. O zamanlar daha bilet kontrolü yapan görevliler vardı ve çoğunlukla yolcularla sohbet ederlerdi. O gün, görevlinin sessizce, birine 'O zaman oraya gidip, her şeyi paramparça edeceğiz' dediğini duydum. 'Nereye gideceğiz?' diye sordum. Cevap vermedi. Bunun bizimle ilgili olacağını tahmin etmemiştim." (325) (323) NARA 782.00/1-2155, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12.1955. (324) Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, s. 78 (325) Sarkış B. ile mülakat, 29.03.2002
Saldırılardan bir gün önce, 5 Eylül 1955'te Hikmet Bil ile akşam yemeği yiyen Adnan Menderes, Bil'e, Londra'daki Kıbrıs Konferansına katılan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'dan şifreli bir telgraf aldığını söyler.(304) Dışişleri bakanı, görüşmelerde zor durumda kaldığını, müzakere koşullarının zor olduğunu
bkz: Milgram deneyi
"Olaylarla alakaları olmadıklarını biliyoruz, ama ne yapalım, emir ta yukarıdan geliyor. Biz sadece görevimizi yapıyoruz. " (265) (265) Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, s. 30.
her olayda masum birilerinin günah keçisi ilan edilmesi?
7 Eylül 1955'te Emniyet amirliklerince komünist olarak bilinen 48 kişi (258) tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye'ye getirildi. Tutuklananlar arasında, diğerlerinin yanı sıra Aziz Nesin, Kemal Tahir, Ratip Tahir, İsmet Selimoğlu, Emin Sekun, Zıya Tüzmen, Muzaffer Kolçak, Hadi Malkoç, Recep Yelkendağ, Tahsin Güzel, Fehmi Kurucu, Hasan Kaşarcı, Dr. Hulusi Dosdoğru, Dr. Müeyyet Boratav, Dr. Can Boratav, Dr. Nihat Sargın, İsmet Selimoğlu, Faik Muzaffer Amaç, Aslan Kaynardağ, Asım Bezirci, Ali Ertekin, Hasan İzettin Dinamo, Mustafa Börklüce, İlhan Berktay, Suni Büyük ve Ali Akça da bulunuyordu.(259) Bu kişilerin tutuklanmasının nedeni, sol eğilimli siyasi faaliyet içerisinde bulundukları gerekçesiyle polis tarafından takip ediliyor olmalarıydı. Hiçbir biçimde ayaklanmalara katılmamışlardı. Dahası, Emniyet Müdürlüğü tarafından keyfi olarak hazırlanan bir şüpheliler listesi söz konusuydu. Bu listede, yıllar önce ölmüş ya da o sırada askerde olan kişilerin dahi ismi yer alıyordu.(260) (258) AESF, Fahri Çöker Dosyası, Örfi idare Beyoğlu Bölgesi 2 No'lu Mahkemesi, 02.12.1955 (259) Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, s. 35; Son Saat, 11.09.1955. (260) Aziz Nesin, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, istanbul, 1996, s 58.
Reklam
"Davutpaşa Kışlası, sokaktan rasgele toplanan suçsuz adamlarla doluydu. Her gün yüzlerce insan buraya getiriliyor, savcılık tarafından sorgulanıyor ve tekrar serbest bırakılıyordu. Ve ertesi gün yine yeni tutuklamalar yapılıyordu. Dışarıya karşı, faillerin yakalanması için ciddiyetle uğraşıldığı izlenimi verilmek isteniyordu. [...] Conga Ali adında birini tutuklamışlardı. Tahtakale'de kullanılmış ayakkabı satıyordu. Evinde yedi çift kullanılmış ayakkabı bulunduğu için kışlaya getirilmişti. Kendisinin kullanılmış ayakkabı satıcısı olduğuna defalarca yemin etse de, pek işe yaramadı. Eninde sonunda bu ayakkabıların 6 Eylül 1955'teki yağmadan kaldıklarını itiraf etmesi isteniyordu." (246) (246) Hasan İzzettin Dinamo, 6-7 Eylül Kasırgası, İstanbul, 1971, s. 39-41
bkz: ikiyüzlülük nasıl yapılır?
Yardım komitesine akan meblağlar, bağışta bulunanlar tarafından azınlık gruplarıyla dayanışmaktan çok, devletin gücüne duyulan bağlılığın ve vatanseverliğin bir göstergesi olarak algılanıyordu. Başbakan da, kendisine duydukları sempatiyi dile getiren ve güçleri elverdiğince telafi çabalarına katılmaya hazır olduklarını bildirenlerin telgraflarına boğulmuştu. Türklerin böylesi ''alçaklıklarla" hiçbir ilgisi olmadığı kanıtlanmak isteniyordu.(198) Ayaklanmalara etkin biçimde karışmış olan öğrenci derneklerinin Başbakan Adnan Menderes'e gönderdikleri bir telgrafta "gönüllü olarak yeniden inşa çalışmalarına katılma emrini beklediklerini" beyan etmeleri, bu anlamda ilgi çekicidir. (199) (198) AA PA 265 Türkiye 205-00/ 92.42, Ankara Büyükelçiliği Raporu, 20,09.1955. (199) Vatan, 11.09.1955.
Yapılan bağışlarla ilgili:
(...) Böylece, 31 Aralık 1957'de toplam 8.7 milyon TL'ye ulaşan bağış tutarının yarısı, özel bankalar ve bir düzine büyük firma tarafından sağlanmıştı.(193) Günlük gazetelerde düzenli olarak, yapılan bağışlarla ilgili bilançolar yayımlanıyordu.(194) Burada dikkat çekici olan, Türkiye'deki yabancı firmalar kadar,
Evlerde, özellikle Rum kadınlara tecavüz edilmiştir. (175) Balıklı Hastanesi başhekiminin ifadesine göre, hastanede 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştür.(176) Çok sayıda kadının bu durumu gizlemiş ve hastanede tedavi olmaktan kaçınmış olabileceği de düşünülürse, tecavüz kurbanlarının sayısının gerçekte daha yüksek olduğu söylenebilir: (177) "Ahlaka aykırı davranışlar da vardı. Mesela, evlerde kadınlara tecavüz ediliyordu. O gün, çok tecavüz oldu. Kadınlar sonradan Yunan Konsolosluğunu haberdar ettiler. O zaman polisler sivil olarak bana geldiler, doktor olduğum için. Hastaneye gittik, ama kadınlar orada susuyordu. Bunun üzerine polise sordum: 'Evli misin?' 'Evet' dedi. 'Bir gecede 500 kişi senin karını ya da kızını taciz etse, sen ne anlatırdın?' Susacağını söyledi. Kadınların suçu yok. Failleri resmi makamlara ihbar ediyor, ama olayın herkesçe bilinmesini istemiyorlardı. Bu genç kızların pek çoğu sonradan evlendiler. Delikanlılar, bundan sorumlu olmadıklarını söyleyerek, buna rağmen onlarla evlendiler." (178) (175) Makruhi B. Hogopyan ile mülakat, 20 03.2002; Eti S. ile mülakat, 12. 03.2002 (176) PRO PREM 11834/447, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 22. 9. 1955. Amerikan kaynaklarına göre, tecavüze uğrayan kadınların sayısı 40 ile 50 arasında değişmektedir. NARA 782.00/12-155, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12 1955. (177) İbrahim E ile mülakat, 22.03.2002 (178) Yorgos Adosoğlu ile mülakat, 15.03.2002.
Amerikan Dışişleri arşivlerinde, tahrip edilen yerler kendi içlerinde ayrılmış ve farklı etnik gruplara göre sınıflandırılmıştır: (...) Bu kaynağa göre, saldırıya uğrayan işyerlerinin yüzde 59'u, evlerin ise yüzde 80'i Rumlara aittir. Saldırıya uğrayan işyeri sayısı 2.500'e, ev sayısı ise 670'e tekabül etmektedir. Ermenilere ait evlerin sayısı 150, işyerlerinin sayısı ise 1.000 olarak belirtilmiştir. Yüzde olarak ifade edildiğinde, saldırıya uğrayan tüm işyerlerinin yüzde 17'sinin ve tüm evlerin yüzde 9'unun sahiplerinin Ermeni olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca toplam 33 Ermeni kilisesinden 3'ü ve toplam 22 Ermeni okulundan 4'ü saldırıya maruz kalmıştır. Bu kaynağa göre, tahrip edilen işyerlerinin yüzde 12'si ve evlerin yüzde 3'ü Yahudilere aittir. Rakamlarla ifade edilecek olursa, bu yüzdeler 500 işyeri ve 25 eve tekabül etmektedir. Zarara uğratılan işyerlerinin yüzde 75'i Pera'da, yüzde 25'i ise Tarihi Yarımada'dadır. İstanbul'da 38 sinagog ve 8 Musevi okuluna saldırılmamıştır. Amerikan verilerine göre, zarara uğrayan işyerlerinin arasında Türklere ait olanların oranı yüzde 10, Türklere ait evlerin oranı ise yüzde 5'tir. Bu oranların sayısal karşılığı, işyerleri için 400, evler içinse 40'tır.
66 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.