Fazla düşünüp ne olacak?
Ne diye başımızı belaya sokalım?
Oturalım oturduğumuz yerde.
İşte mis gibi çorba.
Ne diye başımızı belaya sokalım?
Şarap hazırsa,
içelim;
Tırnaklarımız uzamışsa,
keselim.
Fazla düşünüp ne olacak?
Ne diye başımızı belaya sokalım?
Önümüzde yapılacak bir düzine iş var. Bu aslında bilginin, bilgeliğin ve sosyal bilimin silah olarak kullanıldığı bir savaş alanı. Ve bu savaşta bize lazım olan şeyler taktik, strateji, metot ve sistem .
Usul usul gozleriniz yaslanip ,damlalar akacak.komiser memo gibi nice yigitler topraga dustuler.halk diliyle yazilmis ,yer yer agiz dolusu guldurup ve aci kiragi gibi icinize dusecek huzun gozyaslarii.devrimciler nasil sever ,gercek aşk nedir okuyunca anlayacaksiniz..
Komiser MemoDritëro Agolli · Oda Yayınları · 199225 okunma
«Bir gün benim de partizan olacağım aklına gelir miydi?» diye sordu Alma. Memo ona bakınca, Alma gözlerini kaçırdı. «Tuhaf değil mi, ben her zaman sana güvendim.»> Alma onun ceketinin ucunu tutup, kıvırmaya başladı. Öyle sessizce oturmak istiyordu. Alma!..» dedi Memo. Kolunu onun omuzuna attı. Alma titriyordu.
«Ben aptalın biriyim, ama siz komünistlerin bütün dünyayı kendi safınıza kazanacak kadar akıllı olduğunuzu da görüyorum.>>
«Bizim komiserimiz ne diyor biliyor musun, Arif? Bizim, olayların nasıl gelişeceğini ve her yolu gerek silah, gerekse ikna yöntemini kullanarak her şart altinda nasıl savaşacağımızı bildiğimizi söylüyor. Burjuvalar yalnızca şişkin cüzdanlarını kolluyorlar. Onlar paralarını korumak, kırbacı ellerinde tutmak için bütün dünyayı yakıp yıkmaya, hatta milyonlarca çocuğu bile öldürmeye hazırlar. Bunu kavrarsan, komünistleri de anlarsın. Ama bunu anlamak başka bir şeydir, elinde olan her şeyi kullanarak her şart altında mücadele etmek ise başka bir şey.
Hitler, Napolyon'un Nitçe'nin ve Vagner'in acemi bir kopyası. Fiziksel ve ruhsal çirkinliğinin öcürü dünyadan almaya çalışan bir çılgın! Bütün insanlığın aşağıladığı bir deli!
Ben karnavalları sevmem. Ama bu karnavallar arasında yaşamaya mecburum! Her yerde bir karnaval oyunu! Karnavallar ve tiyatrolar! Ey gidi insanlar oynayın, oynayın! Sizi gidi oyuncular, oynayın!
-İlerlediğimizi görmüyor musun? İnsanların giysilerine bir bak, dükkanların vitrinlerine bak bir kez.. Her yanda binalar yükseliyor.
-Sömürgeciler de zencilerle yerlileri , incik boncukla, renkli camlarla kandırıyorlardı..
Bir şehrin yüzü dört şey sayesinde tanınır. Birincisi havaalanı, ikincisi yolları, üçüncüsü kütüphaneleri ve dördüncüsü pazarı! Bu dört unsur nasılsa o şehrin yüzü de öyledir.