Öne Çıkan Dylan Evans kitaplarını, öne çıkan Dylan Evans sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Dylan Evans yazarlarını, öne çıkan Dylan Evans yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bastırma, hedeflediği fikirleri veya anıları yok etmeyip onları sadece bilinçdışına hapsettiğinden bilinçdışı bilgi her zaman çarpıtılmış bir biçimde; semptomlar, rüyalar, dil sürçmeleri ve benzerleri olarak geri dönebilir.
Lacan da Freud gibi psikozun psikanaliz kuramı açısından kayda değeri olduğunu ama klasik psikanalitik tedavi yönteminin kapsamı dışında kaldığını savunur, zira psikanaliz sadece nevroza uygundur.
Lacan'a göre yabancılaşma öznenin başına gelen ve üstesinden gelinebilen bir talihsizlik değil, öznenin ana kurucu bileşenlerinden biridir. Özne temelden bölünmüş, kendisine yabancılaşmıştır (bkz. BÖLÜNME). Bu bölünmüşlük halinden kurtulmanın, "bütünlüğe" veya senteze ulaşmanın imkanı yoktur.
Bir fikrin başarısı neden doğru olmasına bağlı olsun ki ?
Fikirler , insan zihninin evrimsel eğilimleriyle uyumlu oldukları müddetçe popülerlik kazanır ve bu fikirlerin her zaman doğru olması şart değildir.
O halde yanlış fikirler bile yayılabilir ve başarılı olabilir gibi görünmektedir . Örneğin Dini fikirler , insanlık tarihindeki en başarılı fikirler arasındadır..
Her arzu bir eksiklikten ortaya çıkar; kaygı bir eksikliğin eksikliğidir. Kaygı memenin yokluğundan ziyade onun bunaltıcı varlığıdır; gerçekte bizi kaygıdan kurtaracak olan onun muhtemel yokluğudur.
Evrimle ilgili özet bilgi edinmek istiyorsanız güzel bir anlatım sunuyor. Bazı yerlerde yorumu kararı okuyucuya bırakmayıp yönlendirmeler yapması pek hoşuma gitmemiş olsada evrim gibi ağır bir konuyu eğlenceli hale getirmişler
Kaygı, nesne kayıp olduğunda arzuyu sürdürmenin bir yolu olduğu gibi arzu da kaygının telafisidir, zira arzuya katlanmak kaygıdan daha kolaydır (S8, 430).
Dürtüler bir nesneye yönelmekten ziyade sürekli olarak onların yörüngesinde döner. Lacan dürtünün amacının (Triebziel) bir hedefe [goal] (varılacak son nokta) ulaşmak değil, amacını [aim] (yolun ta kendisini) izlemek, yani nesnenin çevresinde dönüp durmak olduğunu savunur (S11, 168 [178]). Dolayısıyla dürtünün gerçek amacı sonunda tam bir doyumun gerçekleşeceği mitsel bir hedefe ulaşmak değil, dairesel yörüngesine geri dönmektir. Nitekim joussance'ın kaynağı da bu kapalı devrenin tekrarlayıcı hareketidir.
Dylan Evans, önsözde şöyle diyor, "Elinizdeki sözlük sık sık çileden çıkartacak kadar kapalı, bazen de hiç bir şey anlaşılmayan 'psikotik' bir sistem olmakla suçlanan bu dili keşfetmeyi ve açıklamayı deniyor."
Jacques Lacan'ı anlama gayretimde müthiş bir rehber olan bu sözlük (konu Lacan olunca) bildiğim sözlüklerden haliyle biraz farklı. Sözlükteki terimler Lacan'ın psikanalizle olan 50 yıllık ilişkisindeki gelişimi göz önüne alıyor. Bu da Lacan'ın terimlerinin zaman içerisinde evrim geçirirken eski anlamlarını kaybetmediğini bunun yerine birikimli olarak yol aldıklarını gösteriyor. Ancak Lacan'ın söyleminin temel özelliği gösterilenin gösterenin altındaki süreğen kayışı, durdurma yönündeki her türlü denemeyi alt üst etmesidir. Dolayısıyla Lacan'ın teorik lügatı hakkında bir sözlük yazmak kendi içinde çelişkilidir çünkü sözlükler genelde terimlerin anlamlarını sabitleyip muğlaklıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Yani tüm bu onu anlama ve eleştiriye açık hale getirme çalışmalarına karşın Lacan okurları kimi kavramların kullanımlarının muğlaklıktan sıyrılmadığını görebilecektir. Yazarın da dediği gibi bu sözlükte "yeteri tanımlar" yok yalnızca ve yalnızca terimlerin karmaşıklığı ve Lacan’ın dilinin genel bir mimarisi yer almakta. Okurların Lacan'ın metinlerinde dolaşıp karşılaştırmalar yapacağı, dönüp dönüp yeniden kimi kavramları bağlamları dahilinde "anlamlandırması" gereken bir sözlük.
Geçmiş olaylar bastırılarak bellekten atıldıklarında, kendilerini eylemlerde açığa vurarak geri dönerler. Eğer özne geçmişi hatırlamıyorsa o zaman geçmişi eyleme dökerek tekrarlamaya mahkûm kalır. Buna karşılık psikanalitik tedavi tekrarlama döngüsünü hastanın hatırlamasına yardım ederek kırmayı hedefler.
Lacan ile Freud'un ölüm dürtüsü kavramları arasındaki farklardan bir diğeri de 1964 yılında ifade edilir. Freud ölüm dürtüsünü cinsel dürtüyle karşılaştırıyordu, oysa Lacan bu dönemde ölüm dürtüsünün artık bağımsız bir DÜRTÜ olmadığını, aslında her dürtüye ait bir özellik olduğunu savunur. “Yaşam dürtüsü ile ölüm dürtüsü arasındaki ayrım ancak onların dürtünün iki yönünü temsil etmesi kaydıyla doğrudur” (S11, 257 [271]). Bu yüzden Lacan, “her dürtü aslında bir ölüm dürtüsüdür”, diye yazmıştir (Ec, 848), çünkü (i) her dürtü kendi yok oluşunun peşinden koşar, (ii) her dürtü özneyi tekrarlamaya zorlar ve (iii) her dürtü keyfin acı çekmek olarak yaşandığı aşırı JOUISSANCE alanına, haz ilkesinin ötesine geçme teşebbüsüdür.