"İlahi kitapların insanlara hareket eksenli bir hayat emretmesi ve insanoğlunun bitmez tükenmez merak duygusu birleşince uzun mesafeleri, nice zorluklar altında geçerek keşfetmenin hazzını yaşamış tüm seyyahlar.."
Nişabur'un suyunun insanların kötülüğe meyletmesinde büyük etkisi vardır.
Bundan etkilenmeyen çok az kimseye rastlanır ki herhalde onlar da sudan az içmişlerdir..
Ofise geldim. Kahvaltıyı yaptım. Arkadaş masasını silmek için peçete istedi. Her şey olağan. Ona peçete vermek üzere çekmecemi açınca olanlar oldu. Onları gördüm. Dosyaların ve müsveddelerin arasından parlıyorlardı. Gözlerim yerinden fırlayacak gibi oldu. Ellerimden kan çekildi, hızlıca. Bu çılgın kan ile yarış edercesine tebessüm indi suratıma. Öte yandan kan o denli hızla çekilmiş olacak ki üşümem gereken yerde ısınıverdim birden. Nasıl olur da unuturum? Perşembe günü hasta olmam sebebiyle erken çıkmıştım işten. Onları Cengiz ağabey teslim almış ve çekmeceye koymuştu. Fakat işte aklımdan çıkmış. İlgin. Daha ilginç olansa tüm bunların bir an içinde gerçekleşmesi. Gözlerimi kaldırdım ve arkadaşın elinin uzatılmış halde olduğunu gördüm. Ne? Evet, peçeteler! Uzattım iki tane. Ve sonra o parlaklığı yavaşça gün yüzüne çıkardım. Sizinle de paylaşayım dedim;
Tarih Araştırma’ları kapsamında gezgin/seyyahların gezip yazdıkları gezi yazıları/seyahatnameler o cağın yaşam biçimini aydınlatma konusunda çok önem arz eder. Tarihin sayfalarını coğrafya ile bütünleşen insan toplumlarını kendine has bir düzenle görürüz. Bu insan düzenin bir başka örneği olan “İran Seyahatnamesi" tarihin bir sayfasıdır, diye
Ebu Dülef, günümüzde İran, Afganistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye sınırlarında bulunan topraklar üzerinde seyahat etmiş, bu coğrafyaların tarihinden efsanelerine, madenlerinden şifalı bitkilerine, âdetlerinden yaşayışlarına dek notlarını eşsiz bir üslupla kaleme almış çok önemli bir seyyah. İran Seyahatnamesi ise yazıldığı dönemin coğrafyası ve insanları üzerindeki bilinmezlik bulutlarının dağıtılması ve bir süre sonra bölgede kurulacak Selçuklu hâkimiyetinin vaziyeti hakkında çok kritik ipuçları vermesi açısından başvuru niteliğinde.
Eseri okurken açıklamalara odaklanınca metin, sadece metni okumaya odaklanınca da anlamak daha zorlaşıyor. Önce numaralandırılmış satırı daha sonra da ona ait açıklamaları okumayı öneririm. Hem daha kolay okunuyor hemde ne anlatıldığı daha net anlaşılıyor.
İran’ı hep medyadan bilirim bu sebeple pek bi antipatik gelir. Oranın halkına da ayrı üzülürüm ama onunla birlikte İran demk Fars demek yani müthiş bir kültür demek. Hatta biz Türkler bu yüksek kültürden çok etkilenmişiz ve Osman’ı da dahil yazışmalarda kullanılan dil hep Farsça olmuş. Kitap bu derin kültürün bir seyahatnamesi niteliğinde. İyi okumalar var olun