Ebu Muhammed El Berbehari

Şerhu's Sünne yazarı
Yazar
7.5/10
0 Kişi
42
Okunma
7
Beğeni
1.614
Görüntülenme

Hakkında

Berbehârî kimdir ? Doğum tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak doksan altı, yetmiş yedi veya yetmiş altı yaşında iken öldüğünü bildiren rivayetlere bakarak 233 (848), 252 (866) veya 253 (867) yılında doğduğu söylenebilir. "Baharatçı" mânasındaki Berbehârî nisbesiyle meşhur oldu (İbnü'l-Esîr, el-Lübâb, I, 133). Akaid, fıkıh, ahlâk ve âdâb ilimlerini Ahmed b. Hanbel'in talebesi Ebû Bekir el-Mervezî'den okudu. Bir taraftan da Hanbelî âlimler üzerinde etkili olan meşhur sûfî Sehl b. Abdullah et-Tüsterî'nin sohbetlerine katıldı. Mu'tezile'ye karşı Selef akîdesini savundu. 309-329 (921-941) yılları arasında Bağdat'ta meydana gelen ayaklanmalarda ateşli vaazlarıyla halk üzerinde müessir oldu. "Rabbin seni yakında bir makām-ı mahmûda ulaştıracaktır" (el-İsrâ 17/79) meâlindeki âyet-i kerîmede geçen makām-ı mahmûd*un ne olabileceği konusundaki tartışmalar yüzünden Berbehârî taraftarlarıyla muhalifleri arasında Bağdat'ta çıkan karışıklıklarda (929) Berbehârî'nin bu husustaki fikirlerinin önemli rolü olmuştur. Âlimlerin büyük çoğunluğu "makām-ı mahmûd"u âhirette Hz. Peygamber'e tanınacak şefaat yetkisi mânasında anladığı halde Berbehârî bunu maddî bir makam kabul ediyor ve, "Allah âhirette Hz. Muhammed'i arşın üzerinde kendi yanında oturtacaktır" diyordu. Abbâsî Halifesi Kāhir-Billâh devrinde (932-934) tahrikler sonucu vezir İbn Mukle Berbehârî'yi yakalatmaya çalıştıysa da muvaffak olamadı. Halifenin hâcib*i Ali b. Buleyk de Berbehârî hakkında soruşturma yaparak onu idareye karşı isyan tertip etmekle suçladı ve pek çok talebesini Basra'ya sürdü. Halife Râzî-Billâh döneminde (934-940) kaçıp saklandığı yerden ayrılarak Bağdat'a dönen Berbehârî eski itibarını tekrar kazandı. 935 yılında, "Hanbelî fitnesi" adı verilen ve içki satan dükkânların yağmalandığı, müzik aletlerinin kırıldığı olaylarda parmağı bulunduğu gerekçesiyle yakalanmaya çalışıldıysa da o yine saklanmayı başardı. Bir müddet sakin duran taraftarları Emîr Beckem zamanında tekrar harekete geçtiler. Yakalanması için devamlı takip edilen ve zâhidâne bir yaşayışla geçirdiği ömrünün son yıllarında bir câriye ile evlenen Berbehârî, Türk asıllı kumandan Tüzün'ün (bir rivayete göre Boran'ın) kız kardeşinin evinde geçirdiği bir kanama sonucu öldü. Yaşadığı devirde Selef akîdesinin imamı kabul edilmiş, zâhidâne bir hayat benimsediği için geç evlenmiş, hatta babasından kalan 70.000 dirhem mirası da almamıştır. Ahmed b. Hanbel'den gelen rivayetler konusunda o en güvenilir râvi olarak kabul edilmiştir. Şîa propagandacılarına, Mu'tezile ve Ehl-i sünnet kelâmcılarına karşı şiddetli bir mücadele vermiş, kelâm metoduna karşı son derece katı bir tutum takip etmişti. Berbehârî'yi Bağdat'ta ziyaret eden Ebü'l-Hasan el-Eş'arî, ona kelâm metodunun etkili bir silâh olduğunu, kendisinin bu metodu kullanarak hıristiyanları, Mecûsîler'i ve Mu'tezile'yi reddettiğini anlatmaya çalışmışsa da o en doğru yolun Ahmed b. Hanbel'in yolu olduğunu, başkasını tanımadığını ifade etmiş, bunun üzerine Eş'arî, Selef akîdesine uygun olarak yazdığı el-İbâne adlı risâlesini kendisine takdim etmiş, fakat o bu eseri bile tasvip etmemiştir (Ṭabaḳātü'l-Ḥanâbile, II, 18). İtikadî görüşleri, bid'atların reddedilmesi ve Kur'an ile Sünnet'e dönülmesi esasına dayanır. Ona göre küçük olsun büyük olsun bütün bid'atlar terkedilmelidir. Çünkü bid'at insanın dinden çıkmasına yol açar. Gerek itikad gerekse amelde dinin aslını, ilk üç halife, tâbiîn ve tebeu't-tâbiîn devrindeki uygulamalarda aramak gerekir. Meselâ Ahmed b. Hanbel, Mâlik b. Enes, Fudayl b. İyâz, Abdullah b. Mübârek, Bişr b. Hâris dinin bu ilk şeklini bilen ve uygulayan örnek insanlardır. Akıl Allah'ın zâtını ve sıfatlarını tanımakta yeterli değilse de Allah'ın insana lutfettiği bir nimet olup ebedî saadete ulaşmak için zaruridir. Ancak akıl, Kur'an ve Sünnet'ten hiçbir delile dayanmaksızın, akaid sahasında keyfî olarak yapılacak te'viller için vasıta kılınamaz. İlâhî sıfatlar konusunda yapılacak şey, Allah ve resulünün bildirdiklerine aynen inanıp bu hususta soru sormayı terketmektir. Arş, kürsî, sûr, kalem, levh, cennet ve cehennem zeval bulmayacak şeylerdir. İmâmet Kureyş kabilesi mensuplarının hakkı olmakla birlikte, Allah'a itaatsizliğin dışında idareye karşı çıkılamayacağından, hangi soydan olursa olsun mevcut yönetimlere isyan etmek câiz değildir. Kitap ve Sünnet sınırları içinde yapılan tasavvufî izahların reddi gerekli değildir. Berbehârî, çağdaşı olan Hanbelîler üzerinde etkili olmuş ve görüşlerini benimseyenlere Berbehâriyye adı verilmiştir. Ebû Bahr Muhammed b. Hasan el-Berbehârî, bu gruba bağlı olan önemli kişilerden biridir. Makdisî, Berbehâriyye'yi Haşviyye'nin kolları arasında zikreder (el-Bedʾ ve't-târîh, V, 150). İbn Batta eserlerinde onun akîdesinden alıntılar yapmış ve tesirlerini Hanbelî tabakat âlimi İbn Ebû Ya'lâ ve talebelerine kadar taşımıştır. Berbehârî'nin pek çok eser yazdığı naklediliyorsa da bunlardan sadece Şerhu Kitâbi's-Sünne'si günümüze kadar gelmiştir. İbn Ebû Ya'lâ'nın Ṭabaḳātü'l-Ḥanâbile'sinde naklettiği (II, 18-45) bu eser, Ahmed Gulâm Halîl (ö. 275/888-89) tarafından derlenen Kitâbü's-Sünne üzerine yapılmış bir çalışma mahiyetindedir.
Tam adı:
Ebû Muhammed Hasen B. Alî B. Halef El-Berbehârî
Ünvan:
Yazar

Okurlar

7 okur beğendi.
42 okur okudu.
7 okur okuyor.
15 okur okuyacak.
2 okur yarım bıraktı.

Okur demografisi

Kadın% 66.0
Erkek% 34.0
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hiç Kimse Mâzeret Sâhibi Değildir...
قال عمر بن الخطاب رضي الله عنه لا عذر لأحد في ضلالة ركبها حسبها هدى، ولا في حدي تركه حسبه ضلالة، فقد بينت الأمور وثبتت الحجة، وانقطع العذر. Ömer b.Hattâb (r.anh) şöyle demiştir: Hiç kimse, hidâyet zannederek peşinden gittiği dalâlet hususunda ya da dalâlet zannederek terk ettiği hidâyet hususunda mâzeret sâhibi değildir. Meseleler beyân edilmiş ve mâzeret ortadan kalkmıştır.
Berbehari رحمه الله der ki : Bil ki Allah sana rahmet etsin eğer insanlar sonradan ortaya çıkan işlerin ilk ortaya çıktığı zaman dursalardı, bu işlere bulaşmasalardı, hakkında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ya da O’nun ashabından gelen bir eser bulunmayan konularda yeni sözler ortaya atmasalardı bidat diye bir şey olmazdı.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
Reklam