1989 yılında Eskişehir’de doğdu. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Yazıları SabitFikir, K24, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap gibi mecralarda yayınlandı. Halihazırda Sabitfikir’de editör olarak çalışmayı sürdürüyor.
Merhabalar bu kez belki henüz duymadığınız bir kitapla geldim.
Çiçeği burnunda yazarın henüz 2. Romanı ve haziranda ilk basımı..
Kitap çocuğunun yasını tutan acılı anne ile karanlıkların ortasındaki ışık saçan bir kız ile yollarının çalışmasını anlatan heyecan dolu bir hikaye.
Neler yok ki terör, savaş,bombalar, mülteciler, aşk, çaresizlik...
Bir solukta ,nefes bile almadan bitireceğiz bir kitap olacak.
Mutlak okuyun derim..
Merak edenlere keyifli saatler dilerim.
...
Bu öfke bir zamandır yokluyordu beni.
Kızgın bir lav akıntısı gibi damarlarımda dolaştığını ,yüreğimden ,beynimden, midemden geçtiğini hissedebiliyordum.
...
Herkes görüyor savaş filmi izler gibi izliyor ama kimsenin gerçekte hiçbir şey bildiği ,anladığı yok.
Neden? Çünkü uzaktalar. Kendilerince güvenli bir mesafedeler. Bunun Kendi başlarına gelmemiş olmasını rahatlığı içindeler. Belki Kendi başlarına hiçbir zaman böyle bir şey gelmeyeceğini düşünüp seviniyorlar.
...
Ben ne zaman mutlu olacağım?
Bilmem, dedi.
Belki hemen... Şimdi?
Mutlu olmaya karar vererek...
...
Mutluluğun benim kararıma bağlı olduğunu düşünmemiştim hiç.
...
Bir çocuk doğunca bir anne de doğuyor ve anne, anne olarak ölmek istiyor ,ne olursa olsun.
Ne söyleyebilirim bu kitap hakkında ne anlatabilirim diye uzun uzun düşündüm. Tıpkı bittiği anda olduğu gibi. Günümüzde sıkça tartışılan kavramlardan biri mültecilik, mülteci olmak. Herkesin kendi penceresinden bakıp değerlendirdiği bu konuyu karşı pencerelerden incelemek nasıl olurdu diye düşündüren bir kitap oldu. Taksim’de yaşanan patlama sonucunda hayatları kesişen Ayfer ve Afra’yı görüyoruz önce ve ardından bu iki hayatın nasıl zorluklar içerisinde olduğunu. Kitapta birden fazla cümle vardı içime işleyen ve kendimi sorgulamamı sağlayan. Ama en çok içime işleyen cümle “gitmeden önce çok çabaladım” cümlesi oldu. Ülkesini “her ne nedenden ötürü olursa olsun” terk etmek ya da terk etmek zorunda kalmak çok zor bir durum. Belki kendi sıcak evlerimizde otururken bir şeyleri yapmak “zorunda” kalan insanların hayatları hakkında çok fazla yorum yapmamalıyız. Belki o küçücük botlara binip soğuk suların altında kalmadıysak çok acımasız olmamalıyız. Belki de çok düşünmeli ve sonrasında “gerekliyse” yorum yapmalıyız. Ben Balkan göçmeni bir ailenin içinde büyüdüm. Göç etmek demenin insanların ardında yaşlı gözler ve aşık oldukları bir vatan bırakmak olduğunu öğrendim. Belki de unuttum bu yaşanılanları ki zaman zaman bu konu hakkında acımasız yorum yapanlardan biri de ben oldum. Bu kitapla birlikte tekrar hatırlamamı sağladığı için sevgili yazara da teşekkürü bir borç bilirim.
Bu hikaye tam olarak burada başlıyor. Metronun çıkışında gerçekleşen patlamadan Ayfer elinde bir çocukla dönüyor evine. Çocuk sımsıkı tutmuş elini bırakmıyor. Yaşasa aynı yaşta olacağı kızını bir süre önce kaybetmiş olan kadın bu hasretle sarılıyor bulduğu kız çocuğuna Afra'ya. Kendince yaptığı hataları telafi etmek ve yeniden başlamak istiyor. Fakat annesi ve babası çok korkuyorlar bu hallerinden. Bu küçük kız çocuğunun anne babası yok mu?
Çok güzel bir hikaye, keşke herkes böyle olsa iyilikle beslense. Dünya ne kadar güzel bir yer olurdu.
Evladını kaybeden bir anne ve Suriye'den kaçan bir ailenin İstanbul'da bir araya gelmesi. Bu hikayeyi uzun uzun anlatabilirim fakat kitabın büyüsünü bozmak istemiyorum. Lütfen okuyun, kitap Haziran 2022 de basılmış.