Ulusal dil, bir öz farkındalık olduğu gibi"ötekinin" de farkında olma bilincini yansıtır. Bu özellikleriyle ulusal dil hem birleştirici ve homojenleştiric, hem de dışlayıcı ve ötekileştirici özellikleri aynı anda taşır.
Tarih; ulusal veya siyasal hedeflere göre yansıtılır, ideolojik amaçlar doğrultusunda yorumlanır, kişisel bakış açısına göre değiştirilir veya süslenir. Bu nedenle tarihte yaşanmış bir olaya farklı toplumlar ve farklı bilim uzmanları farklı pencereden baktıkları için o olayla ilgili bilimsel tespitler ve tarihsel bakış açıları da farklıdır. Bu nedenle tek tarih yoktur, binlerce farklı tarih vardır.
" Göç olgusu, insanlık tarihi kadar eski, nefes almak kadar kaçınılmaz, doğum ve ölüm kadar doğal, ailemiz kadar bize yakındır. Bazen tehcirle ve zorbalıkla, bazen isyan ve ihtilalle, bazen sürgün ve asimilasyonla, bazen rejim ve sınır değişiklikleriyle, bazen açlık ve çaresizlikle, bazen baskı ve savaş sonucunda yüzleşiriz onunla. Ama binlerce yıl önce olduğu gibi, binlerce yıl sonra da o hep var olacaktır. İnsanları ve kültürleri melezleştirerek, toplumları ve devletleri yakınlaştırarak, dilleri ve diasporaları kaynaştırarak, bazen de dışlama ve ötekileştirmeler içererek göç var olduğu gibi var olmaya da devam edecektir."
Emin Atasoy
"... İnsanlar çok yönlü aidiyetlerini üstlenemiyorlarsa, sürekli olarak saflarını seçmek durumunda bırakılıyorlarsa, kabilelerinin safları arasında dönmeye zorlanıyorlarsa, o halde dünyanın gidişatı hakkında endişelenmekte haklıyız demektir..."
Amin Maalouf
Dil, o etnosa ait geleneklerin, masalların, efsanelerin, türkülerin, hikayelerin ve mitlerin kuşaktan kuşağa aktardığı önemli bir kültürel araçtır. Bu nedenle dil, bir topluluğun sosyal, siyasal ve kültürel çimentosudur.
21.yüzyılın en büyük paradoksal durumlarından birisi bir yandan dışlamayı, ötekileştirmeyi, bölünmeyi ve ayrışmayı şiddetle eleştiriyoruz; diğer yandan da azınlıkları, yabancıları ve mültecileri sürekli dışlıyor veya ötekileştiriyoruz.