Emrah Cilasun sözleri ve alıntılarını, Emrah Cilasun kitap alıntılarını, Emrah Cilasun en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İsmail Kara bu konuda, NursI sonrası Nurcuların en büyük açmazına dikkat çekmektedir: "Takipçileri onu daha ziyade zaman ve mekan üstü, her şeyi ile mutlaklaşmış ve tamamlanmış/donmuş, bütünüyle doğru ve yerinde bir metin olarak okudukları için o ve eseri artık başka bir yere ve karşılığa tekabül etmektedir. Yalnız önderlerine ve kitaplarına olan inanç ve itimatlarının onlara ayrı bir hissiyat, güven duygusu ve mensubiyet şuuru verdiğine şüphe yok. Yeterince bilmedikleri ve anlamadıkları -çünkü önemsemedikleri ve emek vermedikleri- bir dünyaya hakim olabileceklerine nerede ise hakim olduklarına inanmaları, arkası ilmi ve felsefi olarak doldurulmamış -çünkü tahkik edilmemiş- bu güvenden kaynaklanıyor."
Suphi’ye göre, devletin içine düştüğü buhranın sebebi sadece bütçedeki açık değildir. Aynı zamanda Osmanlı toplumunda var olan devletçilik anlayışının halka sirayet etmesi sonucu, herkesin devlet kapısında memur olma istediği de başlıca sorunlardan biridir. Bunun üstesinden gelinmesinin yegane yolu ise kişisel girişimciliktir.
27 Şubat'ta Londra'da başlayacak olan Londra konferansı öncesi ABD'li gazeteci Streit'in Mustafa Kemal'e yönelttiği sorulardan biri de komünizme ilişkindi.
Gazetecinin "Türkiye'de Bolşeviklik, yani komünistlik, enternasyonalistlik, vb. hakkında vaziyetiniz nedir?" sorusuna, Mustafa Kemal, "Türkiye'de komünizm yoktur. Bütün cihan bizi milliyetçi olarak bilir ve milletimizin bağımsızlığını, haklarını ve menfaatlerini müdafaa eden kimseler olarak öyleyiz de. Şayet enternasyonalizm demekle bütün milletlerin bağımsızlık ve hukukuna saygıyı kastediyorsanız, o zaman evet, biz enternasyonalistiz de. Diğer taraftan, biz dinimize de bağlıyız. Milli ve dini ruha aykırı olan komünizmin bizde nasıl bir tatbikat sahası bulabileceğini de anlamam. Böyle bir ihtimal ancak Türk milletine karşı girişilen bir suikastın gerçekleşmesi halinde husule gelebilir" diye cevap verir. (Atatürk'ün Bütün Eserleri c. 10, s. 60)
Nursl'nin, kadın meselesine bakış açısını ifşa eden kimi veciz sözlerini aşağıya alıyorum:
Örnek 1: "Hemşirelerim! Mahremce bu sözümü size söylüyorum: Maişet derdi için; serseri, ahlaksız, frenhmeşreb bir kocanın tahahhümü altına girmektense, fıtratınızdaki iktisad ve kanaatle, köylü masum kadınların nafakalarını hendileri çıkarmak için
Demolins’e göre iki tip aile ve dolayısıyla (la play okulu mantığına göre) iki tip toplum vardır: 1-yığışım halindeki
2-bağımsız/ özerk toplumlar.
Yığışım halindeki aile ve toplumda, kişiler teşebbüsten yoksundurlar, he şeyi topluluktan beklerler. En büyük ideal memur olmaktır.
Özerk aile toplumlarında ise kişiler her şeyden önce kendilerine güvenirler, aileye, topluluğa, devlete bakmazlar. İkinci tip aile ve toplum, hayat kavgasında daha başarılıdır. Anglo-saksonlar da bunun en iyi örneğidir.
ilginçtir ki suphi bu makalelerinde, "gerçekten de sosyalizm, yalnızca toplumun huzurunu bozmaya yönelik bir hareket olması bakımından incelenmeye ve araştırılmaya değer değildir," türü fikirler de ileri sürebilmiştir.
1908'den itibaren jön türkler adıyla anılacak olan akımın fikri ve siyasal macerası yeni osmanlılar'la başlamıştır. velhasıl, türkiye'nin siyaset tarihinde adından sıkça bahsedilen ittihat ve terakki cemiyeti'nin arka bahçesi, bir bakıma yeni osmanlılar hareketidir.
Mustafa Kemal'in şikayet ettiği, "hükümetlerin tam aczi"nin beraberinde getirdiği "genel bir anarşiye sürüklenen genel hayat" endişesine karşı; alarm verdiği "para"nın, "insanları mukaddesatlarından ayrılmaya yönlendirmekte ve zorlamakta" oluşu, devreye kaçınılmaz olarak Said Nursi gibi din adamlarının girmesini zorunlu kılmaktaydı. Zira Nursi, her din adamı gibi son derece kararlı bir biçimde, "isyanlan felaket" diye tanımlayacak ve buna karşı "ilacın" da "muavenet" olduğuna işaret edecekti. Ezilenlerin "itaat" etmelerinin zorunlu yeniden tesisi için ezenlerin de "zekat" ve "sadaka" vermeleri gerekecekti.
Erzurum'daki anti-komünist faaliyetin elebaşlarının, hükümetin sahte komünist partisi kurmasıyla Mustafa Suphi hadisesi arasında bağ kurup Ankara hükümetine yüklenmesi üzerine, Mustafa Kemal, Erzurum'a iki ayrı telgraf yollar:
Erzurum'da Büyük Millet Meclisi üyelerinden Durak beye
1. Komünizm meselesi meclisteki gizli celsede
Doğu vilayeti seyahatinden geri dönen Erzurum mebusu Durak bey, Büyük Millet Meclisinin 11 Nisan 1921 tarihli oturumunda Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Erzurum'a geldikleri anı şöyle aktarır:
"Mustafa Suphi ve avanesi Erzurum'a geleceği zaman, halk dükkanlarını kapadı. Yedi yaşından yetmiş yaşına kadar... Bunlar, evvelce Erzurum ahalisi bizi istikbale çıkmış diye bıyık buruyorlardı. Fakat istasyona yaklaşınca mütessir oldular, biraz istirahattan sonra bunlar trenden indirildi ve bendenize söz verildi. Sordum: Zaten Mustafa Suphi'nin geçmişini Erzurum iyi tanır. Son zamanlarda Kastamonu valiliğinde bulunan Ali Rıza Bey'in oğludur. Babası da kendisinden memnun değildir ve kovmuştur. Bu yirmi kişilik heyet de tabii beraber gelmiş idi ve Kars'ta da orduca nezaret altında bulunduruluyordu. Bunların Rusya'ya geri gitmeleri siyaseten muvafık görülmüyordu. Sözü bana verdiler: Oğlum nerden gelip nereye gidiyorsun diye söze başladım, kimin namı hesabına söz söylüyorsun ve nesin? Dedim. Halk asabileşmişti; nümayişler yaptılar, bağırdılar, çağırdılar, 20 kişilik heyet de beraberdi. Kar topu gibi bir şeyler, bir şeyler, bir şeyler... Trene binip koğdular (TBMM Gizli celse Zabıtları C.2 İş Bankası yayınları s.33)
Irkçılık dışardan sokulan bir şey değildir, ama dışardan desteklenebilir. Irkçılığın dayandığı sosyal sınıflar ve zümreler vardır. Emperyalizm, işine geldiği zaman ve yerde bu sınıfların ırkçılık politikasını kışkırtır ve destekler. O nedenle ırkçılığa karşı yürütülecek mücadele de her şeyden önce bu sınıf ve zümrelere karşı mücadeledir. Proletarya hareketinin en önemli görevlerinden biri, bunları emekçi halka teşhir etmektir.
İbrahim Kaypakkaya
Her ne kadar Nursi, Afyon Mahkemesi'nde yaptığı savunmasında, Mustafa Kemal'e ilişkin Deccal benzetmesini demagojik bir dille reddetmişse de hakikaten Mustafa Kemal'i "Deccal" olarak tanımlamıştır.