Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erdinç Ahatlı

8.3/10
4 Kişi
26
Okunma
6
Beğeni
1.215
Görüntülenme

Erdinç Ahatlı Sözleri ve Alıntıları

Erdinç Ahatlı sözleri ve alıntılarını, Erdinç Ahatlı kitap alıntılarını, Erdinç Ahatlı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Frithjof Schuon (İsa Nureddin), iman, İslâm ve ihsan kavramlarından hareketle, peygamberlerin üstlendikleri misyonu esas alarak farklı bir bakış açısı ortaya koyar. Buna göre, iman Hz. İbrâhim'de, İslâm (şeriat) Hz. Mûsâ'da, ihsan (tasavvuf) ise Hz. İsâ'da ön plandadır. Bu üçünü dengeli bir biçimde şahsında birleştiren zât Hz. Muhammed'dir (bk. Schuon, İslâm'ın Metafizik Boyutları, s. 126-128).
Sayfa 149
Reklam
İnsana verilen aklın peygamber gönderilmesine lüzum hissettirmediği anlayışı temelde kabul edilse dahi bu, Allah'ın peygamber göndermesinin sefeh (hikmetsiz iş)le vasıflandırılmasını gerektirmez. Tam tersine bir ihsan ve lütuf kabul edilmelidir. Zira Allah Teâlâ böyle yapmakla, insanlara yeterli olandan fazlasını vermektedir. Nitekim O, âlemde ziyade lezzeti bulunan pek çok nimet yaratmıştır. Nasıl kifayet miktarından fazla olan nimetleri O'nun bir lütuf ve ihsanı olarak kabul ediyorsak, peygamber göndermesini de böyle kabul edebiliriz. Peygamber göndermek Allah'ın kullarına rahmeti, fazlı ve kereminin eseridir. Diğer taraftan akıl, mutlak olarak her insanı doğruya ulaştırmaz. İnsanlar arasında en küçük meselelerde bile anlaşmazlıkların çıkması, bunun mühim bir göstergesidir. İnsan, bazı dönemlerinde aklı sayesinde iyi ile kötüyü ayırt edebilirse de hayatın tümü için bu mümkün değildir. Zira, insan aklı çocukluk, gençlik ve yaşlılık devrelerine göre değişiklik gösterir. Tecrübe geçirmiş olanla geçirmeyenin; âlim ile câhilin aklı bir değildir.
Sayfa 56
Hicri V. asrın son çeyreği ile VI. asrın ilk yarısında yaşamış ve pek çok İslâm beldesine yaptığı seyahatlerde ümmetin içine düştüğü durumu gözlemleme imkanı bulmuş olan Endülüslü İbnü'l-Arabi (468-543/1075-1148), baştan kendi dönemine kadar vuku bulmuş çöküşlerin sorumlusu olarak Arap olmayan unsurları ve devlet yömindeki gayr-i müslimleri gösterir: “Acemler Arap devletini dejenere etti, mülhidler dini bozdu ve köleler hürlere hâkim oldu. Onlar Araplara karşı besledikleri kini gizli tutuyorlar ve ifsad etmenin vaktini kolluyorlardı. Dar fikirli, başına buyruk kişiler seçtiler. Örtülü bir tarzda felsefi fikirleri izhar ettiler. Büyük hediyeler, lütuflar ve iktidardaki (yönetim) güçlerini kullanarak insanları kendilerine çektiler. Bu sayede sayıları hızla çoğaldı” (İbnül-Arabi, el-'Avâsım, s. 62).
Sayfa 40
Hz. İsâ ve o dönemin Filistinlilerinin konuştuğu halk dili, Ârâmi lisânının bir lehçesi olan Süryanice idi. Onun doğumundan iki yüz-iki yüz elli sene evvel Seluc (Seleucide) döneminde bu bölgede İbranice'nin kullanılmasına son verilmiş ve yerini Süryânice almıştı.
Sayfa 107
Gönüllere hoş gelen, müşahede ve düşünmeye davet eden, insanın duygu ve ruhuna hitap eden üslûbu, bünyesinin diğer eserlerden farklı oluşu, bedii güzelliklerine ilaveten tabii güzellikleri, mücerredi müşahhas, zihinde gâib olanı önünde hazır yapan meselleri, güzel hitapları, müstesna ikna sistemi, delillerinin kuvveti, mantığının üstünlüğü, akılları birden bire çelen ve nefisleri meftûn eden rûhî sihirli cazibesiyle Kur'ân-ı Kerim, hangi zaman ve mekânda okunursa okunsun, daima ebedi bir mucize olarak taptaze önümüzde duracaktır.
Sayfa 204 - İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 167, Ankara 1983.
Reklam
Mecusiliğin (zerdüştlük) kutsal kitabı Zend Avesta'da (Yast 13, XXVI, 129) “âlemlere rahmet” anlamına gelen “Soeshyant” adında birisinin gelerek putları kıracağı, keza “halkı ayağa kaldıran” manasındaki “Astvat Ereat”ın geleceği önceden bildirilmiştir.” Bu ifadeler Hz. Peygamber'in âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bildiren âyetle birebir örtüşmekte ve Allah Resülü'nün Mekke'nin fethedilmesinden sonra Kâbe'de bulunan putların tamamını kırdırarak orayı bunlardan temizlediği bilinmektedir.
Sayfa 92
ATALARININ ALNINDAKİ HZ. PEYGAMBER'İN NÛRU
Allah Teâlâ Hz. Âdem'i yaratınca onun alnına gündüz güneş, gece ay gibi parlayan bembeyaz inci misâli Hz. Peygamber'in nurunu yerleştirmiştir. Yüce yaratıcı bu nurun hammaddesini yeryüzünün kalbi, özü ve nuru sayılan ve şu anda Resülullah (s.a.s)'ın kabrinin bulunduğu yerdeki “ak toprak”tan oluşturmuştur. Bu toprak cennetteki tesnim suyu ile yoğrulmuş ve onun bütün nehirlerine batırılıp çıkarıldıktan sonra yer ve göklerde dolaştırılmıştır. Âdem (a.s.)'in alnındaki bu nur hamile kalan eşi Havvâ'ya sonra da ondan doğan Şit peygambere geçmiştir. Bu şekilde intikal ederek elli erkek ve elli kadın olmak üzere toplam yüz kişiden geçen nürun son halkası Hz. Peygamber'in babası Abdullah ve ondan hamile kalan annesi Âmine'dir. [Nebhâni, Yûsuf b. İsmâil, Huccetüllâhi 'ale'l-âlemin fi mu'cizâti seyyidi'İ-mürselin (nşr. Hasen Casnâ - Muhammed Emin Demec), Diyarbakır ts., s. 216-220]
Sayfa 118
İBN RÜŞD'ÜN NÜBÜVVETİ İSPAT TEORİSİ
İbn Rüşd'e göre, bir kimsenin nebi olduğu, şeriat vaz' etmesinden anlaşılır. Nasıl, tabâbet fiilinin gâyesi tedavi ve tedavi etme özelliği kendisinde bulunan kimse tabip ise, aynı şekilde, nebilerin fiili de şeriatlar vaz' etmektir ve bu fiil kendisinde bulunan kişi nebidir. Bu anlayışıyla o, peygamberin getirdiği sistemle tesis ettiği mükemmel toplum modelini nübüvvetin ispatında tam bir ilmi mucize saymaktadır. Yani, nübüvvet sıfatının kesin delili, peygamberin ilim ve ameldeki mucizesidir.
Sayfa 70
İBN SİNA'NIN NÜBÜVVETİ İSPAT TEORİSİ
İbn Sina'ya göre insan, zaruri ihtiyaçlarını hemcinsleriyle yardımlaşarak karşılama noktasında diğer canlılardan ayrılır. Bu yüzden insanlar bir arada bulunmak ve işbölümü yapmak zorundadırlar. Tesis edilen bu içtimai hayat, onların birbirleriyle her türlü muamele yapmalarını gerektirir. Bu muamelelerde karşılaşılabilinecek ihtilâf ve sürtüşmelerin giderilmesi için kanun (sünnet) ve adaletin uygulanması lüzumludur. Dolayısıyla bir kanun koyucuya ve adalet icracısına (muaddil) ihtiyaç vardır. Bu kişi, insan olan bir nebidir ve mucize göstermek gibi, diğer insanlarda bulunmayan özelliklere sahiptir. O, Allah'tan aldığı vahiylerle insanların yönetimini sağlayan kanunları koyacaktır. Aslında peygamber, ifade yerindeyse, Allah'ın kelâm sıfatının bir yansımasıdır. Zira kelâm, nebide meydana gelen ilimlerin bir ifadesidir.
Sayfa 68
Reklam
Hz. Peygamberﷺ'den önceki milletlerin akıl ve idrak seviyesi bakımından henüz istenilen noktaya ulaşamadıkları müşâhede edilmektedir. Söz gelimi İsrâiloğulları puta tapan bir kavimle karşılaşınca hemen kendi peygamberlerine dönüp “Ey Mûsâ! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı (put) yap” demişlerdir. Bunun üzerine Hz. Mûsâ, onların bilgisizliklerini yüzlerine vurmuştur." Bu sebeple Hz. Peygamberﷺ'e gelinceye kadar, önceki ümmetlere kendi peygamberleri tarafından hep hissi mucizeler gösterilmiştir. Allah Resülü'ne ise hissi mucizelerin yanında, insanların zekâlarına ve anlayışlarına hitap eden akli mucize Kur'ân verilmiştir.
Sayfa 194
Meşhur Yahûdi bilgini Zeyd b. Se‘ane'nin Müslüman olmasına, Hz. Peygamberin engin hilmi vesile olmuştur. O, Resülullah (s.a.s.)'ta peygamberlik alâmetlerinin hilmi hariç hepsini gördüğünü ve bu konuda Allah Resülü'nü sınadığını anlatır. Bir bedevinin gelip yardım istemesi üzerine, Hz. Peygamber bedeviye verilmek üzere Zeyd b. Se‘ane'den seksen miskal borç altın alır. Süre dolmadan Zeyd b. Se‘ane Hz. Peygamber'e gelerek borcunu ister ve “Siz Hâşimoğulları zaten hep böyle yaparsınız, borcunuzu geciktirirsiniz” benzeri onu kızdırmak maksadıyla kışkırtıcı ifadeler kullanır. Olaya şâhid olan Hz. Ömerin, bu haksız eleştiriler karşısında öfkeden gözleri kıpkırmızı olmuştur. Hz. Peygamber sakin bir şekilde Hz. Ömer'i yatıştırır ve ona Zeyd'i götürüp hakkını vermesini söyler, Hz. Ömer Zeyd'e, Allah Resülü'nün emri gereği, borcunun karşılığından yirmi sa’ fazla hurma verir. Bunun üzerine Zeyd b. Se‘ane kendini Hz. Ömer'e tanıtır ve bu davranışını Hz. Peygamber'i sınamak için yaptığını belirterek şunu ifade eder: "Hz. Peygamber'in hilmi cehlini geçmiştir ve kendisine karşı câhilce davranıldığında hilimle mukabele ediyor." Bu özellik Zeyd'in Resülullah (s.a.s.)'ta gördüğü son nübüvvet alâmetiydi ve hemen Müslüman oldu.(Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, VIII, 240.)
Sayfa 260
MUTASAVVIFLARIN NÜBÜVVETİ İSPAT TEORİSİ
Mutasavvıflara göre, beden ve ruhtan meydana gelen insanın ruhu, yüce âlemden bu süfli âleme kemâl aramak için gönderilmiştir. İnsan, beden vasıtasıyla dünya tedbirine ve ruh vasıtasıyla âhiret elde etmeye muhtaçtır. Bu iki sebepten dolayı bir uyarıcı (münzir) ve yol göstericiye (hâdi) ihtiyaç vardır. Uyarıcı ve yol gösterici, hem insanın kendisinden istifade etmesinin müyesser olması hem de kemâle erilmesi için gereklidir. Ölüm sonrası hayatta kurtuluşa ermek, Allah'tan feyiz almaya, vahiy ve ilhamına mazhar olmaya bağlıdır. Tüm insanların buna istidatları olmadığından, içlerinden birinin vasıta olması zorunludur. Yaratıcının bizzat kendisinin bu göreve seçtiği peygamberler, bir yüzü Allah, diğer yüzü kullarına dönük iki yönleriyle bu görevi yerine getirirler. Peygamberler, insanları Allah'tan haberdar etmek, O'nun emir ve yasaklarını iletmek, sırât-ı müstakimi göstermek, böylelikle onların emirlere uyup yasaklardan kaçınmakla meşgul olmaları, kemâl elde etmeye çalışmaları için gönderilmiştir. Müntesiplerini kemâle ulaştırma misyonunu yüklenmiş bir peygamber, tabiatıyla, en kâmil insan olacaktır. Ruhu kötülüklerden arındırıp safiyetin doruk noktasına varmayı hedefleyen sûfiler, hem velâyet hem de nübüvvet sıfatlarını kendisinde birleştirmiş insan olarak Hz. Peygamber'i, bilasâle en kâmil insan kabul etmişlerdir. Dolayısıyla insanlığın kemâle ulaşma sürecinde, onun rehberliğinden vazgeçiİemez.
Sayfa 74
Gözümde cennetmekân Abdülhamid Han canlandı.
Farabi'ye göre erdemli devlet , yalnız âlim ve faziletli insanlardan mürekkep bir münevverler aristokrasisinin idare ettiği bir devlettir. Bu devlette her bir ferde bir iş verilir ve bu vazife onun özel kabiliyet ve becerilerine tam olarak uygundur. Sosyal faaliyetler amaçlarına göre farklıdırlar; bu faaliyetlerin en soylusu devlet reisine tahsis edilendir, çünkü onun devletteki mevkii bedende kalbin mevkii ile aynıdır ve bütün faaliyetlerin kaynağı, ahenk ve düzeninin menşei odur. Erdemli devletin başkanı, kendisinde birtakım mümeyyiz vasıflar bulunan birisi olmalıdır. Başkan, sağlam yapılı ve organları tam, ruh sağlığı yerinde, anlayış kabiliyeti ve tasavvur gücü yüksek, üstün zekâlı, kuvvetli bir hâfızaya sahip, iknâ edici bir hatip, eğitim ve öğretime düşkün, ilmi seven, adalet ve hakkâniyete riâyet eden, şehevi arzularını gemleyebilen, emânete hıyânet etmeyen, kanaatkâr, kararlı, devlet yönetimini ve savaş kurallarını iyi bilen biri olmalıdır.
Sayfa 65
Tevrât hakkında derin vukufiyetiyle tanınan muhadramlardan Ka'bu'l-ahbâr'ın (ö.32/652) verdiği haberlerde, Hz. Peygamber'in niteliklerine ilâve olarak onun doğum yerinin Mekke, hicret yurdunun Taybe (Medine) ve mülkünün Şam'da olacağı bildirilmektedir. Ayrıca bu haberlerde Hz. Peygamber'in ümmetinin niteliklerine de yer verilmiş; onların Allah'a bol bol hamd, tekbir ve şükür getirdikleri, bellerine izâr kuşandıkları (hacda ihrâm), el, kol ve ayaklarını temizledikleri (abdest), münâdilerinin göğün boşluğunda çağrı yaptığı (ezan), namaz vaktini tespit için devamlı güneşi gözledikleri ve mezbelelikte de bulunsalar namazlarını eda ettikleri, geceleri veya mescitlerde arı uğultusuna benzer seslerinin duyulduğu, savaşta namazlarındaki gibi saf tuttukları vb. vasıfları sayılmıştır.
Sayfa 98
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.