Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erika Fischer-Lichte

Erika Fischer-LichtePerformatif Estetik yazarı
Yazar
8.0/10
1 Kişi
7
Okunma
0
Beğeni
448
Görüntülenme

Erika Fischer-Lichte Sözleri ve Alıntıları

Erika Fischer-Lichte sözleri ve alıntılarını, Erika Fischer-Lichte kitap alıntılarını, Erika Fischer-Lichte en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Buna karşın performatif bir estetik insanların ve şeylerin yanıltıcı görünüşleriyle veya hayatın faniliğiyle değil, onların tezahür etmeleriyle ve görünüşlerin gelip geçişiyle ilgilidir. O, sahnelemeleri insan hayatının sembolü ve kopyası olarak değil, doğrudan hayatın kendisi ve aynı zamanda onun bir modeli olarak saptar. Metaforik anlamda değil, kelimenin tam anlamıyla her bir katılımcının kendi hayatı sahnelemede cereyan eder. Sanat, sahnelemede olduğundan daha derin bir şekilde başka hiçbir yerde hayatla bu kadar iç içe olamaz ve ona bu derece yaklaşamaz.
Kendini yaralayıp tehlikeye atmanın kabul görüldüğü ikinci bir kültürel alan da panayır gösterileridir. Burada bir taraftan, ateş yutmak, kılıç geçirmek, dili iğne ile delmek gibi "normal koşullar altında" çok ciddi yaralanmalara sebep verecek olan ama gösteriyi yapan artistlere garip bir şekilde hiçbir zarar vermeyen etkinlikler sunulmaktadır. Diğer taraftan, artistleri gerçek bir tehlikeye, hatta yaşam tehlikesine atan, oldukça riskli hareketler de yapılmaktır. Göstericinin ustalığını tam da bu tehlikeye meydan okuyabilmesi oluşturmaktadır. Ağsız, gerili bir ip üzerinde yapılan cambazlık esnasında, yırtıcı hayvanların ve yılanların terbiye edilmesinde meydana gelebilecek bir saniyelik dikkatsizlik, her an pusuda bekleyen tehlikenin patlak vermesi için yeterlidir: İp cambazı dü­şer, kaplan aniden hayvan terbiyecisini avlar, yılan oynatıcısı yılanı tarafından ısırılır ya da boğulur. Seyircinin en fazla korktuğu ama yine de en büyük heyecanı yaşadığı anlar bunlardır. Seyirci en derin korkulara ve en fazla büyülenme hissine bu anda kapılır ve böylece seyircideki izleme zevki doruğa ulaşır. Bu tür gösterilerde, seyircinin ya da oyuncunun dönüşümünden daha önemli olan şey, artistlerin alışılmışın dışında olan bedensel ve zihinsel güçler göstermeleridir. Bu şekilde, seyirci -açıkça Abramovit'in performansındakilerle eşdeğerde olan- şaşkınlık ve hayranlık duygulanımlarının içine sokulur.
Reklam
Kendini kırbaçlama ayini rahibeleri manastıra özgü günlük yaşamın dışına çıkarır ve onları dönüştürme potansiyeli olan bir durumun içine sokardı. Etlerine uyguladıkları işkence ve vücutlarına yaptıkları şiddet, yani bedenlerindeki fiziksel değişimler, aynı zamanda ruhlarındaki değişim sürecini gerçekleştirmiştir: "Tanrı'ya bütün bu farklı şekillerde ulaşan kişilerin kalpleri aydınlandı, düşünceleri saflaştı, duyguları alevlendi, vicdanları temizlendi ve ruhları Tanrı'ya ulaştı:'
Bu ifadeler eski theatrum vitae humanae* metaforunu hatırlatır. Bu metaforla birlikte, tiyatro insan hayatının sembolü ve kopyası olarak tasarlanmıştır. Sahnelemeler hayatın kendisi gibi yanıltıcı ve fani oldukları için, onlar hayatın mükemmel bir sembolü olarak bu özelliklere işaret edebilirler. Böylece her bir sahneleme seyircilere hayatın yanıltıcılığı ve faniliği hakkında farkın dalık kazandırır ve onları dünyevi şeylerden uzaklaştıran ve Tanrı inancındaki hakikatin ve sonsuzluğun peşine düşüren bir durumun içine sokar. Theatrum vitae humanae metaforu yalnızca Hıristiyan bir dünya görüşü çerçevesinde işleyebilir.
Plessner'in gösterdiği gibi, insan kendini başka biri olarak (yeniden) bulmak istiyorsa, o zaman onun -kendisine temel bir uzaklıkta olan- aşılması gereken eşiklerden geçmesi gereklidir. Bilinç sahibi canlı bir organizma veya vücut bulmuş tin (embodied mind) olarak düşünülen insan, yalnızca kendini sürekli olarak yeniden yarattığı ve değiş­tirdiği sürece, yani durmadan eşiklerden geçtiği zaman gerçekten kendisi olabilir. Sahneleme ona bunu sağlar ve onu bu eylemleri yapmaya zorlar. Sahneleme -biraz kesin bir dille telaffuz edilirsehem hayatın kendisi olarak hem de onun bir modeli olarak düşü­nülebilir. Sahneleme hayatın kendisidir, çünkü o, katılımcıların, yani aktörlerle seyircilerin hayatından gerçek bir zaman dilimini çalar ve onlara kendilerini durmadan yeniden yaratma fırsatı sunar; sahneleme, hayatın bir modelidir, çünkü o bu süreçleri o kadar yoğun ve çarpıcı bir şekilde gerçekleştirir ki, katılımcılar tüm dikkatlerini ona yöneltirler ve yoğunlaştırırlar. Sahnelemede kendi hayatımız tezahür eder, mevcut kılınır ve geçip gider.
Arzu et değişimi. Ah hayranlık duy aleve kar­şı.. Ve değişime uğrayan Dafne, defneleri hissettiğinden beri, ister senin de rüzgara dönüşmeni. Rainer Maria Rilke
Reklam
Önceki zamanlarda, sanatın hem sanatçıyı hem de seyirciyi dönüştürebilme gücünden söz edildiğinde, aslında bununla sanatçının ilham dolu olması ya da Rilke'nin Apollo'sunda çağrışan "Hayatını değiştirmelisin!" sözlerinde olduğu gibi, seyircide içsel bir deneyimin uyandırılması kastedilmişti.
Meyerhold
Sanatta her zaman önemli olan şey maddenin düzenlenmesidir.[...] Oyun sanatı kendi maddesinin düzenlenmesinden, yani bedensel ifade­leri doğru bir şekilde kullanabilme kabiliyetinden doğar. Düzenleyici kişi ve düzenlenecek olan şey (yani sanatçı ile sanatçının maddesi) oyuncunun kendisidir. Bir formülle ifade etmek gerekirse: N=Al+A2. Burada N oyuncuyu, Al belirli bir niyeti ve bu niyetin gerçekleştirilme­sine yönelik talimatlar veren tasarımcıyı, A2 ise tasarımcının verdiği görevleri yerine getiren ve gerçekleştiren bedeni temsil eder. Oyuncu maddesini -bedenini- dışarıdan (kendisi veya tiyatro yönetmeni tara­fından) verilen görevleri her an yerine getirmeye hazır bir şekilde eğit­melidir
Rilke
Arzu et değişimi. Ah hayranlık duy aleve kar­şı, parlayarak şekil değiştirir ele geçiremediğin şey onun içinde; o tasarlayan zeka, düzenleyen dünyevi olanı, sever o varlığın hareketinde, her şeyden çok o değişimin başladığı anı. Kalıcı olanda kendini kapatan, artık donmuş olandır; göze çarpmayan grinin korumacılı­ğında kendini güvende mi sanır? Bekle, en sert olan uzaktan sert olanı uyarır. Heyhat: Olma­yan bir çekiç vurmaya hazırlanır. Pınar olup akanı, tanıyan tanır hemen; ve alır geçirir onu sevinçle neşeli oluşumlardan, baş­langıçla sona eren ve sonuçla başlayan. Her mutlu mekan, ayrılığın çocuğu ya da toru­nudur, geçilir şaşkınlıkla içinden. Ve değişime uğrayan Dafne, defneleri hissettiğinden beri, ister senin de rüzgara dönüşmeni
Performatif Estetik
Edimsel olarak adlandırılan bedensel hareketler halihazırda var olan bir kimliği ifade etmezler, daha çok kimliği gerçek anlamda yaratırlar.
Sayfa 41 - ayrıntı yayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Yorumbilimsel ve aynı zamanda göstergebilimsel bir estetik için, özne ve nesne arasında kesin bir ayrılık esastır. Sanatçı, yani bir özne olarak, kendisinden ayrıştırılıp bir yere sabitlenebilecek ve taşınabilecek bir eser (artefact) biçiminde olan ve kendi yaratı­cısından bağımsız bir varoluş kazanan bir sanat yapıtı üretir. Bu, herhangi bir alıcının, yani ikinci öznenin, onu algı ve yorumla­manın nesnesi haline getirebilmesinin bir koşulunu oluşturur. Sa­bitlenebilen, taşınabilen bir eser, yani sanat eserinin bir nesne olma özelliği taşıması, alıcının onu her zaman tekrardan çözüm­leyebilmesini, onda sürekli yeni yapısal unsurların keşfetmesini ve ona durmadan yeni ve farklı anlamlar yükleyebilmesini garan­ti altına alır
Performanstan bahsetmek bir boşluğa ve bir yokluğa işaret etmektir. Onun üzerine konuşulan, tartışılan ve değerlendirilen mevcut bir nesne olabilmesi için, bizim onun yokluğunu varsaymamız ve böyle bir dene­yim bilinmeyen koşullarını tanımamız gereklidir. [...] Performansı sanat yapan şey sanatsal bir program ya da sanatçının vücudunun öznel bir şekilde deneyimlenmesi değildir, daha çok belgelerle ve seyircilerin bel­leğindeki notlarla anlaşılabilen temsil etme ve algılama arasındaki me­safenin sorgulanmasıdır
Max Herman
Bana göre [...] tiyatro ve drama esasen birbirine karşıttır, [...] bu karşıtlık o kadar özseldir ki, kendini devamlı ola­rak belli eder: Drama bireysel olanın söz sanatıyla yaratılması iken, tiyatro seyircinin ve onlara hizmet edenlerin emeği ile mey­dana gelir:
kitap bu olay ile başladı (paylaşma diyerek vazgeçip tekrar dönüp paylaşmak)
24 Ekim 1975 tarihinde Innsbruck'taki Krinzinger Galerisi'nde dikkat çekici ve düşündürücü bir olay meydana geldi. Yugoslav sanatçı Marina Abramovic Lips of Thomas isimli performansını gerçekleştirdi. Performans, sanatçının kıyafetini tamamen çıkar­masıyla başladı. Sonra sanatçı galerinin arka tarafına doğru gide­rek beş köşeli bir yıldızla
İnsan doğası her zaman özgürlüğe yönelir; insanın kendi kişiselvarlığı onun maddesel olarak tiyatro için işe yaramadığının kanıtıdır. Günü­müz tiyatrosunda insan bedeni maddesel olarak kullanıldığı için, o sah­nede sunulan her şeyi, yani rastlantısallığı da içinde taşır. [...] Fakat daha önce de söylediğimiz gibi, sanat hiçbir rastlantıya müsamaha göster­mez. Bu yüzden oyuncunun bize sunduğu şey sanat eseri değildir.
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.