Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erman Artun

Erman ArtunTürk Halkbilimi yazarı
Yazar
8.5/10
22 Kişi
136
Okunma
6
Beğeni
1.025
Görüntülenme

Erman Artun Sözleri ve Alıntıları

Erman Artun sözleri ve alıntılarını, Erman Artun kitap alıntılarını, Erman Artun en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Der reyhani görem yüzün gül senin Yanağından rengin almış gül senin Bülbül isen has bahçede gül senin Boşuna düşmüşsün gama efkâra sen"
Anadolu Mecmuası'nın neşrinden maksat bir Anadolu ilmi ve bir Anadoluculuk mesleği vücuda getirmektir. İtiraf edelim ki doğup büyüdüğümüz yurdu lâyıkıyla tanımıyoruz. Bu yurdun mazisine, tarihine vâkıf olmadığımız gibi, şimdiki vaziyetinden, binaenaleyh istikbalinden de bîhaberiz. Anadolu Mecmuası bütün anasır ve teferruatıyla işte bu medeniyeti ve onu ibda edenleri evvela kendimize, sonra bir ilim halinde herkese göstermek niyetindedir.
Reklam
"Yâr saçların bu sazıma tel eyle Parmakların mızrap eyle, çal bana Seviyorsan peşim sıra el eyle Senin sevgin verir türlü hâl bana..."
Karacaoğlan
Gündüz hayallerim gece düşlerim Uyandıkça ağlamaya başlarım Sevgilim üstünde uçan kuşların Tutup kanatların kırmaya geldim
Türkler Müslümanlığa eski inançlarını da taşıdılar. Türkler İslamiyeti kendi inançlarıyla harman edip yeni bir sentez oluşturdular. Araştırıcılara göre Türkler arasında İslamiyeti, dini sufice yorumlayan, halkın benimseyeceği biçimde ifade eden ve halkın eski inançları ile yeni dini kaynaştıran "sufiler" olmuştur (Artun 2011; 318).
Türkiye'de folklordan ilk defa Ziya Gökalp söz etmiş ve folklor karşılığı olarak halkiyat terimini kullanmıştır (Halka Doğru, S.14: 1 07-1 08). Ziya Gökalp'in yaptığı pek çok çalışma yanında halkbilimi açısından asıl önemi, l9l2 yılında Türk Ocağı'na bağlı bir süreli yayın olarak kurduğu ve 65 sayı yayımlanan Halka Doğru dergisi çevresindeki fikirlerinden ve bu derginin 23 Temmuz 1913 tarihli 14. sayısında yazdığı "Halk Medeniyeti -1 Başlangıç" adlı yazısından gelmektedir. Ziya Gökalp "folklor" terimini "halkiyat" biçiminde bir disiplinin tanınması ve terimleşmesi bağlamında Türkçe'de ilk kez kullanmıştır. Rıza Tevfik Bölükbaşı ise "Folklor: Folklore" (Peyam: Edebi İlave, S.20) adını taşıyan yazısında, "Laftan tercüme edilirse hikmet-i avam tamamıyla folklor mukabili olmuş olur." dedikten sonra hikmet-i avam tabirinin bizde "durfib-ı emsal" karşılığı kullanıldığını, oysa Avrupa'da folklor deyince durfib-ı emsal de dahil olmak üzere halk şarkıları, destanlar, bilmeceler, hatta hikayelerin hep birden hatıra geldiğini belirtmiştir (Artun 2011; 19).
Reklam
Gevheri
Gönlümüz bağlandı zülfün teline Alınmaz gözleri mestim alınmaz Sencileyin cevredici kuluna Bulunmaz gözleri mestim bulunmaz
Türk halkı askerliği kutsal bir görev sayar. Askerlik çağına gelmiş delikanlının askere yolcu edilmesi, askerlik dönüşü karşılanması bir gelenektir. Askerlik, delikanlının askere gideceğinin belli olmasından, askere uğurlanmasından, şiirlere konu olmasından, ardından ağıt yakılmasından, gönderdiği mektuplara, karşılanmasına kadar geleneği olan bir geçiş dönemidir. Her törende olduğu gibi askerliğin etrafında da bir adetler, inanmalar, pratikler zinciri oluşmuştur. Türkiye'de askerliğini yapmamış insan yarı insan sayılır (Artun 2011; 260).
Herhangi bir halk bilgisi ürünü bir kişi dokusu (texture), metni (text) ve metnin içinde oluştuğu çevre ve şartlan (contex) itibariyle tahlil edilebilir (Artun 2011; 52).
Türk toplumu binlerce yıllık tarihinde, çeşitli dinlere ve kültürlere girmiş ve bu dinlerin ve kültürlerin etkisi altında kalarak İslamiyet'e girdikten sonra da eski dinlerin, kültürlerinin etkilerini sürdürmüşlerdir (Artun 2011; 299)
Reklam
Yazılı kültür, sözlü kültürden sonra doğmuştur, yapaydır, çünkü yazı bir teknolojidir. Belirli bir yazan vardır, metne bağlıdır, yazı yoluyla aktarılır, okuru değişebilirse de metin değişmez, bireysel belleğe dayalıdır. Yazılı kültürün iki eyleyeni vardır: yazar ve okur (Alpaslan, 2006: 393-409; aktaran Artun 2011; 35).
Diğer dinlerde olduğu gibi İslam dininin içinde de tasavvufa dayanan ve bazı ilkelerle birbirlerinden ayrılan, Tanrıya ulaşma arzusuyla tutulan yollardan her birine "tarikat" denilir. Türk kültür tarihinde On ikinci yüzyılda Hoca Ahmet Yesevi ile yaygınlaşıp kurumlaşan tarikatler yüzyıllar boyunca milletimizin en önemli eğitim kurumlan arasında yer almıştır. Günümüzde, Mevlevi ve Bektaşi tarikatleri dışında olanlar resmi bir kurum statüsüne sahip değildir. Tarikatler, geleneksel olarak aynı prensipler etrafında toplanan insanların ortak düşünce ve davranış formları oluştururken meydana gelen grubun dayanışma ve yardımlaşmasını da ön planda tutarlar. (Çobanoğlu, 2009: C.3: 1063-1084; aktaran Artun 2011; 247). (OKUR NOTU: Burada kıymetli yazarımız, tarikatların geçmişteki formunu anlatmaktadır, yani ortada bir tarikat güzellemesi yoktur, kaldı ki günümüzdeki tarikatlar, büyük ölçüde örgütsel değişikliklere gittiler, ve çeşitli kültürel etkilere maruz kaldıklarından dolayı, bugünkü tarikatlar bin yıl önceki tarikatlarla tam olarak denk düşmüyor. Tarikat meselesi biraz tehlikeli bir konu olduğu için, ilmi alıntıları şerh düşerek anlatma ihtiyacı duyuyorum, vesselam.)
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra İslami kurallara uygun olarak yemin etmeye yönelmişler ancak, eski geleneğin kalıntıları olan kimi yeminleri de devam ettirmişlerdir. Dede Korkut Kitabı'nda "kargış" mahiyetinde eski geleneğin devamı olan andlar yanında, Mushaf üzerine ve ekmek üzerine de and içildiği görülmektedir. Anadolu'da bıçak ve kılıcın üzerinden atlamak ise en kuvvetli andlardan biridir. Her çağın ve çevrenin kutsal ya da değerli saydığı çeşitli and kahramanları bulunmaktadır. Bunlar; Kur'an-ı Kerim, nimet yani; tuz-ekmek, cami, sin, yatır, ana, eş ve oğul gibi kavramlar olup, andlarda en çok değinilen kavramlardır (Albayrak, 2004:18; aktaran Artun 2011; 240) .
Yetimhanede yaşayan küçük bedenlerin ranzalarına yazdığı ' anne ' yazısı kadar ; Masum olmalı. Bence Aşk...
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.