Ernst Weiss kitaplarını, Ernst Weiss sözleri ve alıntılarını, Ernst Weiss yazarlarını, Ernst Weiss yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Daha sonra sık sık kendime, o zamanlar, 1918 sonbaharında, tıp bilimiyle uğraşan araştırmacıların ana niteliği olan öğrenme hırsının mı, yoksa bir çeşit Tanrısallık bir kez olsun yazgı rolü oynama arzusunun mu beni bu işe karıştırdığını sordum.
✨ekspresyonizm ya da dışavurumculuk; almanya’da 1910-1925 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. 1.dünya savaşı’nın getirdiği yıkım sonucu oluşan huzursuzluk, hayal kırıklığı, savaş korkusunu içinde barındırır. tepkisel bir akımdır.
✨bilimsel kaderciliği esas alan natüralizme, ânı esas alan empresyonizme karşıdır. emeğin sömürülmesine,
Önemli anlarda kararlarımızı ya da inançlarımızı belirleyen şey mantıklı nedenler, La Rochefoucauld'un ya da Voltaire'in ruhu değil, duyguların hesapta olmayan gelgitleridir.
Peki bu toplum ondan nasıl korunabilirdi? Tehlikeli değil
miydi? Düşüncesiz, gaddar sözcükleri onunla gündeme geliyordu. Ben onun gibi birçok hastayı, tabii ki kökten değiştirmeden tedavi ettim. Çünkü bu tür insanların temelini, değişkenliğini, gerçekdışılığını, doyumsuzluğunu, kendini bilmezliğini, başka bir insan olamamalarını, başkalarına hayat hakkı tanımamalarını, nankörlük, bencillik, şefkate ve hayranlığa olan açlıklarını değiştirmek ancak Tanrı'nın işiydi. Ama bizim gibiler hala Tanrısallık taşıyordu.
A.H. ile topyekün bir karşılaşmaya hazır olmak gerekir. Dingin bir akışta okumaya başladığınız kitap, bir çocuğun kendisini nasıl yetiştirdiğini; ebeveynlerinin bencillikleri ve iğreti ilişkilerini gözler önüne serer bir akışta ilerlerken sinsice içinize dönemin koşullarını empoze ediyor. Genç kendini geçindiriyor, yetiştiriyor ve yetenekli bir tıp doktoru çıkıyor.
Birinci dünya savaşının patlak vermesiyle cepheye gönderilen psikiyatri bilir, cerrah yeteneği bahşedilmiş bu gencin manipülasyon ustası onbaşı A.H. ile o ana kadar hazırlanmış olduğunuz sarih karşılaşması gerçekleşiyor.
En başından beri acizliğini dil yeteneği ile gölgeleyen onbaşı bir fizyolojik yadsımanın timsali olarak isterik bir sanrı içerisinde, gör-mü-yor. Kendince kör. Tüm muayeneler buna işaret ediyor.
Bir sanrıya tutkun A.H.’a acıyarak bakan gözlerimiz zamanla saf kötülüğün yükselişine görgü tanıklığı ediyor. Pasewalk Askeri Hastanesin’deki baş karakterimiz bizim bildiklerimizi bilseydi doktorluk güdüsüyle, acaba yine de O’nu tedavi eder miydi itkisiyle okuyoruz son bölümleri.
Her zaman olduğu gibi kitapta da tarih tekerrür ediyor ve Adolf Hitler, sanrı gücünü bir büyücü ustalığıyla Alman halkının gözlerini kapatmakta kullanıyor, ve böylece kötülük yükseliyor.
Öneri: Bu kitabı okuduktan sonra iki seriden oluşan “The Rise of Evil” filmini izlemenizi tavsiye ederim. Kitapta yaşatılan duyguların bire bir perdeye aktarılmış gerçekliğidir kendisi. Tüyleri ürpertiyor.
“İnsan birini ruhunun derinliklerinde sevebilir, onu kendinden bir parça gibi görebilir, ama aynı zamanda da ondan bir şeyler gizleme isteği duyabilir.”